tag:blogger.com,1999:blog-2950571004449150723.post5358023232410080791..comments2024-01-02T09:06:58.627+03:00Comments on Erguvan Kalem: Üşenme, Yazmehmet bizansbeyihttp://www.blogger.com/profile/08659332339413932139noreply@blogger.comBlogger4125tag:blogger.com,1999:blog-2950571004449150723.post-56973656488579003172017-03-19T15:32:57.920+03:002017-03-19T15:32:57.920+03:00Salih Bey, bu yakınlarda yolumu sizin mekâna düşür...Salih Bey, bu yakınlarda yolumu sizin mekâna düşüreyim de uygun bir vaktinizde kitabı vereyim.mehmet bizansbeyihttps://www.blogger.com/profile/08659332339413932139noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2950571004449150723.post-4718875789594643542017-03-19T00:33:10.531+03:002017-03-19T00:33:10.531+03:00Ben de "Yüzyılın Gözü Henri Cartier-Bresson&q...Ben de "Yüzyılın Gözü Henri Cartier-Bresson" kitabını arıyordum. Bir ara sizden alıp, ben de okuyabilir miyim? Yanılmıyorsam Pierre Assouline esaslı bir biyografi yazarı. TheSainthttps://www.blogger.com/profile/16150331291390126394noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2950571004449150723.post-55754304824984416452017-03-18T17:33:33.776+03:002017-03-18T17:33:33.776+03:00Deniz kardeş, ne güzel anlatmışsın düşüncelerini. ...Deniz kardeş, ne güzel anlatmışsın düşüncelerini. Teşekkür ederim. Blog içindeki blog gibi bu yorum. Ben de senin gibi düşünüyorum. Dolmakalem diğer kalemlere benzemiyor, yazmaya çağıran yönleri daha fazla. Karalama bile olsa insanı yazmaya çizmeye çağırıyor. "Daha az üşensek, ne güzel olur."mehmet bizansbeyihttps://www.blogger.com/profile/08659332339413932139noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2950571004449150723.post-89096561713972586622017-03-18T12:14:17.214+03:002017-03-18T12:14:17.214+03:00Çocukluğumda kırtasiyeler şekerci dükkanlarından d...Çocukluğumda kırtasiyeler şekerci dükkanlarından daha cezbediciydi benim için. Harçlığım her istediğimi almaya elvermezdi tabii, raflarını dolaşır çeşit çeşit kalemlere, silgilere, defterlere, boyalara, zımbalara, delgeçlere vs bakar dururdum. Zamanında nesnesine kavuşamamış hemen her arzu gibi, yetişkinliğimde bu arzu psikolojik bir vakaya dönüştü. Canım sıkkın olduğunda dışarıdaysam bir kırtasiyeye giriyor, ihtiyacım olmayan bir kalem ya da defter alıp çıkıyorum; çay kahve içebileceğim bir köşe buluyor, aldıklarımla şöyle bir oyalanıyorum -belki sadece bir cümle ya da bir çizgi. Eve dönünce aldıklarımı bir kenara koyuyor, belki de bir daha hiç yüzüne bakmıyorum -tam da lazım olduğunda gözüme ilişirlerse ne âlâ. Düzenli yazmak için hevesle aldığım cicili bicili defterler genelde 20-30 sayfa sonra genç yaşta emekli edildiler.<br /><br />Dolmakalem merakı bu durumu az da olsa değiştirdi. Estetik, statü, nostaljik heves... ne denirse densin, sonuçta dolmakalem bir yazma aracı. Temel işlevi bu. Dolayısıyla ister istemez insanı yazmaya çağırıyor. Sırf yazmış olmak için bile olsa her gün kullandırıyor kendini. Sadece kendini değil, ailesindeki hemen her ferdi de beraberinde getiriyor. Ne zamandır kitapların altını çizmezdim, şimdi ayaküstü okurken bile olsam elim bir kaleme gidiyor. Okuduğum kitapları, tarihlerini Excel'e yazardım; şimdi kitabın başına bir tarih atıveriyorum düşünmeden.<br /><br />Eskiden yazdıklarıma hep alıcı gözüyle bakar, beğenmez, bu yüzden de sıklıkla yazmayı bırakır ve yazdıklarımı yırtardım. Şimdi ise çekirdek çitler gibi, bazen seyrettiğim bir dizideki konuşmaları bile bölük pörçük yazıyorum. İyi geliyor. Daha az üşensem ne güzel olur.Deniz Akhanhttps://www.blogger.com/profile/01703214362041391969noreply@blogger.com