edebiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
edebiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

09 Mart 2016

"Turnalar, arı kuşları, sabunotları"*



Bu sabah, çok sevdiğim yazar Şule Gürbüz'ün, "Öyle miymiş?" kitabını görme, şöyle bir karıştırma ve bir parça okuma şansına kavuştum.

İlk izlenimim şu: "Öyle miymiş?", Şule Gürbüz'ün diğer kitaplarıyla doğrudan ilgisi olmayan bir kitap. Ruh aynı ama derinlik ve kuşatıcılıkta bir başka noktada, ruh aynı ama daha kavrulmuş, daha uzaklara gitmiş, daha çok şey görmüş, daha çok şey duymuş.

"Coşkuyla Ölmek" önemli bir merhaleydi, "Öyle miymiş?" okurun elinden tutup yükselten, okuru yücelten, okuyanı her şeye bir kez daha dikkatlice bakma isteği duyuran bir kitap.
İlk bakışta şunu sezdim, bizim de kendimizi yazarın gördüklerine, bildiklerine ve sezdiklerine yaklaşmamız için sözünü ettiği konularda az da olsa bilgi sahibi olmamız gerek. Her cümle üzerinde düşünülmüş, her kelime kendi yerini bulmuş. Bizim de bu kitaba göre, eğer yazarı ve yazılanları ciddiye alacaksak kendimizi yeniden değerlendirmemiz gerek.

Şöyle düşünüyorum: Şule Gürbüz'ü ve yazdıklarını değerli bulanlar, kendilerini dünyanın acısını daha iyi görmeye, zamanı daha iyi anlamaya çalışanlar cuma günü kitabı aldıklarında manevi gücü sarsıcı bir metinle karşılaşacak ve daha çok kitap okumak, aynı cümleleri bu kitapların ışığında yeniden görmek isteyecek.

44 yaşındayım, iflah olmaz bir okur olduğumu, iyi kitapları okuduğumu düşünüyordum, dünyanın en güzel kitaplarını da bildiğimi, okuduğumu sanıyordum, sadece şöyle bir bakmak ile kendimi değişmiş buldum, edebiyata olan bakışımı da yeniden düşünmek istiyorum şimdi.

Bu yazının ilk kelimelerini yazmaya başladığımdan beri, kendi kendime "abartmaktan kaçın" diye telkinlerde bulunuyorum fakat içimden bir ses her şeyi abartabileceğimi, coşkuya kapılabileceğimi, edebiyatı gerçekten sevdiğim için mutlu olabileceğimi, dünyanın bütün acısını ve insanın sarsıntısını bana duyuran eşi benzeri olmayan bir kitapla karşılaştığımı söylüyor.

"Öyle miymiş?" 11 Mart Cuma günü piyasaya çıkacak. Bence o gün Şule Gürbüz okumayı sevenler kendilerini başka bir zamanda bulacak ve her şeye başka bir yerden bakacak.

Önemli bir yazarla aynı zaman diliminde yaşamamız büyük bir şans.

*Öyle miymiş?, İletişim yay., 2016, s.17

24 Şubat 2016

"Mehtabın ördüğü saatler nerde?"




YAĞMUR

Uyu! Gözlerinde renksiz bir perde, 
Bir parça uzaklaş kederlerinden. 
Bir ruh gülümsüyor gibi derinden, 
Mehtabın ördüğü saatler nerde? 
Varsın bahçelerde rüzgâr gezinsin, 
Yağmur ince ince toprağa sinsin, 
Bir başka âlemden gelmiş gibisin, 
Dalmış gözlerinle pencerelerde. 
 
Ahmet Hamdi Tanpınar 
 
***

Fotoğraf ile şiir ilgisiz gibi.

Hayat böyle zaten, yazı yazarken insanın aklına bir yığın şey geliyor:

Mesela, "Okumak iptiladır, müptelalara selam."

Yahut Peter Bichsel'in yazdıkları:

“Kitabı kurtarmak için parmağımı bile oynatmam. Batacağı varsa batar. Benim kitaplarım var, evde. Onlar batmaz, orada duruyorlar işte. İnsanın neden kitap için bir şeyler yapması gerektiğini anlamıyorum. Kitaba ihtiyaç kalmazsa kitaba ihtiyaç kalmamış demektir. Kimi insanlar, kendilerini okur sayar. Sonra da, ‘Ben, bir doktorum’ derler, ‘Okumaya hiç zamanım yok’ Şimdiye dek bir alkoliğin, ‘Ben, doktorum, içmeye zamanım yok’ dediğini duymadım. Herhangi bir tiryakinin, ‘Aslında günde üç paket içerim ama şu sırada hiç zamanım yok’ dediğine de tanık olmadım. 

Bağımlılık nedir, ona dikkat çekmeye çalışıyorum. Okumak, harfleri yan yana dizmek ve bu harflerin ağaçlar ve evler ve insanlar ve anlaşmazlıklar ve güçlükler yaratması, bunların sadece harflerden oluşabilmesi gibi bir mucize, bu coşku, insanı bağımlı yapar, ya da yapmaz. Ve bir bağımlılık, ihtiyacı olan her neyse, ona ulaşmanın yolunu her zaman bulur ve dediğim gibi, eğer bir gün ortada kitap kalmazsa, evimde kitaplarım var, onların hepsini bir daha okuyabilirim. Ve hepsini bir daha okuyuncaya dek epey yaşlanırım herhalde. Bana bir şey olmaz!”

Hayat böyle işte, birbiriyle ilgili ilgisiz bağlantılardan mürekkep. 
Ben daha tuhaf bağlantılar da buluyorum:

Mesela şiiri son dizeden başlayarak, ilk dizeye kadar okurken başka bir şiiri okur gibi türlü şeyler düşünüyorum. 

Son dizeyi okuyunca da ("Dalmış gözlerinle pencerelerde.") aklıma dolmakalemlerin mürekkep penceresi geliyor. 

Bir önceki dizede ise ("Bir başka âlemden gelmiş gibisin,") sanki kitaplardan söz ediliyormuş gibi düşüncelere dalıyorum.