30 Temmuz 2014

Kimi saatler bizi başka vakitlere

Nisan 2009, Dolmabahçe Sarayı Saat Atölyesi.


Kimi saatler bizi başka vakitlere götürür. 

Alıştığımız saatler zamanı gösterirken bazı saatlerin kadranı yoktur, çıplaktır. Bir saate, saatlere alışmak, ölümsüz olduğumuzu zannetmeye yol açar. Çoğu saat zaten bize hiç aldırmadan çalışır. Çok az saatin bize ayıracak vakti vardır. Ömrümüz, "kendi saatimizi" aramakla geçer. Oysa, o saati bulduğumuz zaman çok yaşamayacağız. Öyle bir şey ki aramayınca da bulunmuyor. Aramayınca, yaşanmıyor. Saate bakmayınca kusursuz olduğumuzu düşünebiliyoruz. Yaşamayınca, bulunmuyor.

Kimi saatler bizi başka insanlara götürür. 

Bildiğimiz, tanıdığımız insanlar bize nasıl olduğumuzu sorarken, dünyaya bir uçurumun kıyısından bakan insanlar, bizim nasıl olduğumuzu bilir. Onların yanında biz çıplağız, saklanamayız. Onların saatlerine, onların uçurumlarına bakınca, kendimizi bulur muyuz? 

Kimi bakışlar bizi başka saatlere götürür.




26 Haziran 2014

Sahiden hiç içini dökmez Enis Batur

Kâğıthane'den aldığım defter.



Kadim bir arkadaşım bu sabah dedi ki: İlhan Berk'in Enis Batur'a mektuplarında şöyle bir cümle var: "Sen içini dökmezsin, asker çocuğusun," diyor. Sahiden yazılarında hiç içini dökmez Enis Batur. 

Ben de, “Babam askerden de beter. Bu yüzden kendimi anlatmakta hep zorlandım. ‘Ben’ demek için çok uzun zaman geçmesi gerekti. Enis Batur'u belki de bu yüzden ‘yakın’ buluyorum.” dedim ona. Bunun üzerine Enis Batur Zirvesi’nde tanıştığımızı hatırlattı canım dostum. Seneler seneler evveldi... Hatırladım.

Dökmeyi bilmek önemli. Mürekkebi düşünelim. Dökülmeyince, kimse bilmez, kimse tanımaz, kimse anlamaz. Dökülünce ya leke olur ya cümle. İkisi de güzel.

Öyleyse mektup yazmalı.