Üst düzey dolmakalem dendiğinde, şöyle bir durup düşünüyorum. Bu dolmakalemlerin sadece iyi olmaları, üst düzey bir yazım kalitesine sahip olmaları gerekmiyor, çok daha iyi olmaları, az sayıda olmaları, yani koleksiyonluk değerde bir ürün olmaları gerekiyor. Elbette bir de üzerinde uzun uzadıya konuşulacak bir öyküsü olmalı.
Üst düzey dolmakalemler için, "üst düzey yazım kalitesi" dedim, ancak bu kalemleri koleksiyonuna katanların amaçlarından birincisinin yazı yazmak olmadığı bir hakikat.
Flaminia Angelone |
Dolmakalem tasarımcısı denince, benim aklımda, tarihe, dünya kültürüne, mimariye, resim ve heykel sanatına meraklı, yaşlıca, güngörmüş, yakın gözlüğü kullanan ağır abiler veya beyaz saçlı ablalar figürü vardı. Bu nedenle sınırlı sayıda üretilen ve geçen sene ülkemizde satışa sunulan Omas 1453 kalemlerinin tasarımcısı ülkemize gelince çok şaşırmıştım. Tasarımcının adı, Flaminia Angelone idi ve hiç de hayal ettiğim gibi biri değildi. (Demek ki, akıl ve tasarım ruhu, yaşta değil baştaymış.)
Biraz da kalemden söz edelim: “1453, İstanbul’un Fethi” serisi Türkiye'den Arte Gioia ile saygın İtalyan kalem üreticisi OMAS’ın ortak projesiymiş. Bence İtalyanlara bırakılsaydı böyle bir isim vermezlerdi. Çünkü uzun yıllardır kullanılıyor fakat "İstanbul'un fethi" yanlış bir tanım. (Belki bu yüzden her sene 29 Mayıs'ta -takvim hatası, 7 haziran olmalı aslında, neyse- Topkapı semtinde garip kutlamalar yapılıyor. Bu biraz da şehrin halen ve inatla fethedilemediğini gösteriyor olabilir! Osmanlılar böyle kutlamalar yapmazken...)
Fethedilen veya düşen şehre gelirsek, onun adı Konstantinapolis'ti. Bizans, o tarihte harita üzerinde bir 'imparatorluk'tu, ama neticede bir şehir devletine dönüşmüş olsa da, 1000 küsur yıllık, görkemli bir uygarlığın son yuvasıydı. Batılılar "Konstantinapolis'in düşüşü" diyorlar bu yüzden.
Aslında, doğru olan ifade bizim "Konstantiniyye'nin Fethi" dememizdir. FountainPenNetwork üzerinde konuyla ilgili bir tartışma da mevcut, elbette batılılar bu tarihi olaya kendi gözlükleriyle bakıyorlar. (Zaten kim kendi tarihine nesnel bir gözle bakabiliyor ki?)
OMAS’ın ürettiği '1453, İstanbul’un Fethi' kalem serisinin çıkış noktası, fetih sırasında özel olarak döktürülen Osmanlı topları olmuş. Kalemin gövdesinde İstanbul'u ve Fatih Sultan Mehmed’i temsilen iki kabartma madalyon mevcut. (Bu kabartmalarla yazı yazmak pek müşkül olacaktır.) Kapağın tepesine Fatih Sultan Mehmed'in tuğrası kazınmış (bence bu kalemlerin en güzel yanı işte bu). Altın uca ise, Ayasofya’nın muazzam kubbesini temsil eden bir figür işlenmiş.
Beyaz altın ve pırlantayla tasarlanan üçüncü ve en üst koleksiyonda sadece 5 adet pistonlu dolmakalem var. Gövdesi kızıl mineli olan “1453, İstanbul’un Fethi” serisinin bu yükte hafif pahada ağır dolmakalemlerin beherinin fiyatı ise 26.000 Euro.
Kutuların kapağındaki kalyon resmi çok güzelmiş. |
Sınırlı üretim dolmakalemler bir iftihar vesilesi olabiliyor, fakat yazı yazmayınca bir heykelden farkı yok diyerek perdeyi kapatıyorum.
Kalemin ne işe yaradığını, anlamını düşündürttü bana bu yazı. Sonra da Beyatlı geldi aklıma. Bir araya getirince bir kez daha uğrarım. Önce sindireyim dedim.
YanıtlaSilBazı kalemler de böyle. Kimi zaman ihtişam merakı, yazı aracı olmanın ötesine geçiyor.
SilDerdi yazı yazmak olanın böyle bir kalemden ürkmesi, uzak durmak istemesi doğal. Fakat ben o kadar kötümser bakmıyorum. Neden derseniz, bir yazı aracına böylesine özen gösterilmesi hoşuma gidiyor. Bu tür kalemler müzelerde gördüğümüz, seyrine doyum olmayan, hayran olunan fakat pratik bir yararı bulunmayan araçlardan.
her zaman pahalı olan iyimidir?başkaları bizdeki dolmakalemi görsün diye sahiplenmiyoruzki,önemli olan kalem ile özdeşleşmek bütçeyi sarsmadan her marka dolmakalem sahibi olmak.öncelikle pelikana sahibi olmak.
YanıtlaSilTeşekkürler, katılıyorum. Herkesin bir tane Pelikan'ı olmalı ki, diğer dolmakalemleri değerlendirmek daha kolay olsun.
SilBir tane sınırlı üretim dolmakalemim var, kutusunda duruyor (aman, yanlış anlaşılmasın, kasada değil, son derece makul bir fiyat etiketi vardı), hiç mürekkep doldurulmamış olarak (yalnızca dolmakalem/mürekkep günlüğüme bir kayıt düşmek için, o da mürekkebe hafifçe batırılarak, birkaç satır yazıldı). Amacım günü geldiğinde (o günü kendisi belirleyecek) kızımın bu kalemi kullanması, ilk olarak ve sonrasında da. Onun o günkü zevkine/anlayışına uyar mı (açıkçası benimkine uymuyor), o zamana kağıt ya da mürekkep bulunur mu (mürekkep bulunr herhalde evdeki stok oldukça yavaş eriyor ve sürekli yeni eklemeler yapılıyor),, el yazısı diye birşey kalır mı... bilemiyorum. Ama kızımın şimdiden (daha 5 yaşında) ben dolmakalemlerimi gözden geçirirken "benim kalemim" diye bahsetmesi... evet, reklamda söylendiği üzere... paha biçilmez!
YanıtlaSilDolmakalemin bir güzelliği de, kuşaklar arasında bir sevgi bağı kurmamıza izin veriyor olması.
SilGeleceğe dair umutlarda bulutlar olsa da, kızınıza elinizi uzatmanın güzelliğini yaşamak önemli olan.
Düşünüyorum da, belki de o kalem kuşaktan kuşağa aktarılacak, ne güzel!