03 Ağustos 2018

Kedi Yazısı

Kaynak: Avogado6
Çizer haklı. Yazı, kedi gibi bir şey. Kendi aklı var, nereye gideceği her zaman tahmin edilemiyor.  

Harfler bir araya geldiğinde yabani bir yüz de görebiliriz, sevimli, merhamet dolu bir bakış da. 

Mesele kedi değil, yazının ken(d)isi. Mürekkepten ibaret şekiller hem estetik hem de yırtıcı olabilen bir varlığa dönüşebilir. (Elinde kalem olan biri pençelerini gizliyor da olabilir, okur her zaman dikkatli olmalı.)

Yazı, şaşkın da bakabilir. (Artık kediler nereden geldiyse ya da nerede uyumuş, hangi rüyayı görmüşse.) 

Siyah Kalem, 15. yüzyıl, Topkapı Sarayı Koleksiyonu
Yazı canlı değil ama olmaya da teşne, bizimle nefes alıp veriyor ve tıpkı eski bir fotoğraf gibi zamanın içinde gölgelerin arasında kendine yer açıyor, yola çıkıyor.

Uyuklayan kedi Ulysse ve Martine Franck'ın gölgesi, Paris, 1989 (F: Henri Cartier-Bresson)

Selim İleri'den bir alıntıyla bitirelim:

"Çocuktum... Bir sabah Bahariye Caddesi'nde iki kedi görmüştüm. Yavru değillerdi ama birlikte yan yana yürüyorlardı. Oysa kediler yalnız yaşar. Sonra bir evin kapısı açıldı. Eski Kadıköyü evlerinden, kapısına yedi sekiz basamaklı merdivenle çıkılan. Bir kadın kedilere yemek verdi. Biri yiyor, öteki kedi yiyen kedinin önüne yiyeceği iletiyor. Anlaşılır şey değil. Ama sonra fark ediyorsunuz: Yiyen kedi kör! Daha o zaman anlamıştım, hissetmiştim. Yaşamın nasıl şefkate ve merhamete muhtaç olduğunu!" 

(Anılar; Issız ve Yağmurlu, Doğan Kitap, 2002, s.156)