Aslında çok yazan birisi değilim, ancak hiç yazmayanlara göre çok yazıyor sayılırım sanki. :) Sabah, evden uzakta bir şeyler karalarken, çok sevdiğim mürdüm eriği renkli dolmakalemimdeki koyu mor Waterman işi mürekkebin sağlıklı akmadığını görünce bozuldum biraz, adet olduğu üzere kalem önce silik yazmaya başladı, ardından yazmamaya. Netice: Mürekkep yazı olup uçmuş.
Evden uzakta böyle zamanlarda, hele akla birtakım fikirler üşüşmüşken, ortada kalmaktan hep korktuğum için her daim dolu olan yedek bir-iki kalem bulundurmanın faydasını da böylelikle görmüş oldum. "Niye bu kadar kalem taşıyorsun?" diye soranlar var, bunu soranların mühimce bir kısmı kalem dahi taşımıyor oysa, kalan kısmına da "Senden kalem istemeye utanırım" diyesim gelir bazen, çünkü genellikle bırakın yedek kalemi bir kenara, kalem taşıyanlar az, hele iyi kalem taşıyan parmakla gösteriliyor, dolmakalem taşıyanlar ise nadirattan sayılır.