Dünyalılar delirmiş gibi koşarken, yelkovana dakika ibresi, akrebe saat ibresi diyenlerin sayısı hayli artmışken, ağaçların ruhunu merak edenlerin sayısı da tersine bir hızla azalıyor. Bu durumda yazı yazmak, daha doğrusu yazmaya çalışmak tuhaf bir eylem. Yazının yan etkisi, kendimizi, kendi memleketimizde, kendi dünyamızda yabancı bulmak gibi sonuçlara yol açabiliyor.
Moebius (Jean Giraud) düşünen, yazan, çizen insanı göstermiş bize.
Böyle bir zamanda sükuneti muhafaza etmek, harflere, kelimelere ve cümlelere, giderek paragraflara odaklanabilmek de giderek artan zorluklardan.
Oysa başımızı gömdüğümüz küçük parlak ekranlarda hep yazı var, nereye baksak bir fotoğraf geliyor bir yerlerden.
Belki de görmek için gözlerimizi kapatmalıyız.
Kısalığı kadar sarsıcı, sirkeleyen ve irkilmemize neden olan bir metin kaleme almışsınız.
YanıtlaSilEvet yazı var ama fırlayan resimlerin içinde boğulurken, hiç bir bilgi içermeyen hiç bir şey vermeyen bir metin denizinin içinde olduğumuzun farkında değiliz.
Bir tür fast food. Yiyince doyacağınızı zannettiğiniz ama yediğinizde doymadığınız bir menü sunuluyor bize.
Haruki Murakami'nin bir kitabında geçen güzel bir söz var: "Şu dünyada insanlar can sıkıcı olmayan şeylerden hemen bıkarlar. Bıkmadıkları şeyler ise çoğunlukla can sıkıcı şeylerdir."
Sil