Geçen hafta "40 tane dolmakalem neyime yetmiyor, artık kalem almayacağım" diye kendi kendime söz vermişken fiyatı da uygun olan şahane bir kalem görünce kendimi kaybettim ve aldım.
Önceki akşam Parker kalemlerinin yenilenmiş yüzüyle meraklılara sunulduğu akşam, Prof. Dr. Muhittin Şimşek ile bu konuyu da konuştuk. Kendisine, keşke bütün hastalıklar böyle olsa, dedim. (Muhittin Beyin koleksiyonu benim kalemlerimin en düşük ihtimalle 10 katıdır belki, o daha uç bir noktada.)
Öte yandan, neden kalem diyorum da "Mürekkep satın alma hastalığı" demiyorum? Ya da "Defter satın alma hastalığı"? Çünkü çoğumuz iyi defterin ve iyi mürekkebin peşinde kalemler kadar koşmuyoruz. Bu değerlendirme de küçük bir özeleştiri olsun. Mürekkep şişeleri ve defterler de kalem kadar itibarlı olur inşallah.
Hâl böyle olunca Ekşi Sözlük'teki "kitap satın alma hastalığı" adında çok sevdiğim bir başlık geldi aklıma. (Sözlükte kalem satın alma hastalığı başlığı da var ama o kadar ilgi görmemiş.) Aslında pek çok açıdan kalem ile kitap birbirine çok benziyor. Satın alıp da okuyamadığımız kitaplar, alıp kullanamadığımız kalemler var.
Orada yazmıştım, bir parçasını buraya da alayım:
İflah olmaz bir derttir bu, son sözü Fuzuli üstadımız bir gazelinde yüzyıllar evvel söylemiş zaten:
"hâsılım yoh ser-i kûyunda belâdan gayrı
garazım yoh reh-i aşkında fenâdan gayrı"