Aşağıdaki okuyacağınız yazı, bana ait değil. Bugün e-posta ile aldım ve yazarın bu yazıyı sadece benimle paylaşmasının bir haksızlık olacağını düşündüm. Kendisinin izniyle bloga alıyorum. İyi okumalar dilerim:
Bir dolmakalem, her şeyin tarihini yazabilir fakat kendi
sergüzeştini anlatamaz. Ben, bu haliyle onu şiirdeki balığa benzetirim, derya
içinde olup da deniz nedir bir türlü bilmeyen balığa…("Cihan-ârâ cihan içindedir ârâyı bilmezler / Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler" Hayâlî)
Şu fotoğraftaki Senator marka kalem yirmi yıldır bende. Benden evvel sınıf arkadaşım
Umut’taydı. Birbirimiz ile kalem değiş tokuş ederdik. Bu değiş tokuşlardan
birinde elime geçmişti kalem. Oldukça kalın yazdığı için pek sevmemiştim onu
fakat elimden de çıkarmamıştım. Çünkü ömrü boyunca zarafetini hiç
yitirmeyen beyefendilere benzetiyordum
onu. Elden çıkarmak, bir değerbilmezin eline terk etmek olurdu, onun
beyefendiliğine karşı bir saygısızlık…
İşte, şöyle böyle derken bir yirmi yılı yuvarladık
beraber, ben büyüdüm fakat onu pek eskittiğimi söyleyemem. Arada bir elime
aldıkça başka hiçbir kalemin beni onun kadar düşündürmediğini fark ettim. Belki
bunun sebebi Senator’un göçmenliğiydi. Her göçmenin insanın içine işleyen bir
hikayesi olduğunu düşünürüm ben.
Bizim göçmenin benim bildiğim hikayesi Kırşehir’deki
ortaokulumuzda, Umut’un cebinde onu gördüğüm anda başlıyordu.Fakat buna
hikayenin başlangıcı değil sonu desek daha doğru olmaz mı? Anavatanı Almanya
olan, bir Alman mühendisinin tasarlayıp, Alman işçisinin ürettiği dolmakalemin yolu
bizim Kırşehir’e nasıl düşmüştür? Kalemin ilk sahibi Umut mudur?
Umut’un babası Almanya’da işçiydi, kalemi onun getirmesi
muhtemel. Fakat bir ortaokul çocuğuna, kullansın diye hediye edilecek cinsten
değildi bu dolmakalem. Hele ucunun altın kaplama olduğunu,o zaman otuz altı kişilik
sınıfımızda en fazla beş kişide dolma kalem bulunduğunu, bunların da üçünün Scrikss olduğunu göz önüne aldığımızda
ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.
Dolmakalemin ilk sahibi midir Umut, bu zarif beyefendinin bütün
yıpranmışlığı onun eseri midir? Yoksa Umut’a gelmeden bir başkası tarafından kullanılmış
mıdır? Mesela bir aşk mektubu yazmış olamaz mı ? Alman manifaturacının
kalemiyken, onun Polonya’lı yeşil gözlü, güzel komşusuna verilmiş olabilir.
Belki de doktorasını yeni bitiren Avusturyalı genç bir
kızın kalemiydi. Hatta Rainer Maria Rilke’nin Malte'si üzerinden modernliğin sıkıntılarını
anlatan tezini de bu kalem ile yazmıştı belki. Sonra bir gün tramvay durağında
çantasına koymak isterken kalemi yere düşürmüş, Umut’un babası da bulup alıp
gelmişti Umut’a.
Öyle veya böyle sırtındaki zarif uzun, siyah paltosuyla
her sabah işine giden bir beyefendi o. Hepimizin başıyla selamladığı, içimizde
derin bir saygı uyandıran…
Hasan h Bahadır