Geçtiğimiz yıl, internet üzerinden tanıştığım, yazdıklarına, dünya görüşlerine hayranlık duyduğum arkadaşlarla her perşembe akşam sularında Cihangir'de bir pastanede toplanmaya başlamıştık. Kimler yoktu ki aramızda, yayınevi editörü, arşivci, kütüphaneci, yayınevi sahibi, doktor, gazeteci, arkeolog, mimar, öğretim üyesi, müzisyen, fizikçi, yazar, şair...
İki saat süren sohbetlerimizde her defasında dolmakalemden, defterden, kurşunkalemden mürekkepten başlayıp kimi zaman hat sanatına, yeni roman akımına, mektup yazımına, kimi zaman Turgut Uyar'a, Behçet Necatigil'e, Asaf Halet Çelebi'ye, dilbilime, daktiloya, İran kültürüne ve akışkanlar fiziğine varıncaya değin bir yığın ismi ve kültürel derdimizi masada konuşurduk.
Bu gruptaki değerli arkadaşlarımdan biri olan Özge Dinç geçtiğimiz yılın eylül ayında yine böyle konularla yaptığımız bir sohbetin sonunda, bir dergi çıkarmak istediğini söylemiş ve destek istemişti. Ben de "Dergi çıkarmak büyük külfet ayrıca ben de çok tembel biriyim." diyerek affımı rica etmiştim.
Kasım'da Özge Dinç hasta olan annesine karaciğerinin üçte ikisini verdiği ve sağlıklı olduğu halde ölüm riskinin yüksek olduğu sekiz saat süren bir ameliyata girdi. Neticede annesi hastalığından kurtuldu, kendisi de sağlığına kavuştu. Fakat Özge Hanım yeniden toplantılara katıldığında dergiyi unutmamıştı. Tekrar tekrar sordu. En sonunda "İster kabul edin ister etmeyin ben dergiye isminizi koyacağım" deyince ben de "Madem ismim dergide yer alacak, itiraz etmeyeyim artık, öyleyse varım" dedim. İşte benim Mürekkepbalığı dergisine katılmam böyle (biraz cebren) oldu.
YAZI KÜLTÜRÜ
Yazıların çoğunluğu takıntı odak noktasından hareketle zaten hazırdı.
Ancak bu aşamada derginin yazı kültürü alanında bir ilk olması gerektiğini düşündüm. Hep şikayet ettiğim bir konu vardı. Ülkemizde bir yazı kültürü dergisi yoktu. Meraklı bir okur olarak yıllardır ilgilendiğim konularda
dergi ve kitap bakınıyordum. Yaptığım araştırmalarda adından dolayı heyecanlandığım ancak içeriğine
baktığımda edebiyat ağırlıklı dergiler görmüştüm. Örneğin 1970’li yıllarda
Enis Batur tarafından çıkartılan Yazı
dergisinden, 2000’lerde çıkan ve kahraman bir dergici olarak saygı duyduğumuz büyük bir isim
olan Turgut Çeviker’in Posta Kutusu dergisine kadar beğendiğimiz çok yayın oldu.
Fakat kimi sadece edebiyatla kimi sadece mektup sanatıyla ilgileniyordu.
Bu
arada “yazı özel” sayıları yayımlayan Toplumsal Tarih ve P gibi dergileri de
inceledik. Bazı dergilerin yazı özel sayıları istediğimize yakın olmakla
birlikte edebiyattan ve sanattan ziyade yazının tarihine eğilen teknik konuları
içeriyorlardı. Neticede arayışımız sonuçsuz kaldı. Çünkü biz içinde Nabokov,
Nâzım Hikmet ve Oğuz Atay’ın bulunduğu bir dergide aynı zamanda dolmakalem, kurşunkalem,
mürekkep, hat sanatı, müzik, yazı masası, ansiklopedi, tipografi, grafoloji,
ekslibris ve ciltçilik gibi konuların da olmasını arzuluyorduk.
Bir ara dergimiz için yayın kurulu bile oluşturduk. Hepsi değerli
insanlardı fakat ne yazık ki çok eğlenceli geçen sohbetler dergiye bir
katkı sağlamadı. Eylül'de yine iki kişi kaldık.
AYLAR SÜREN DERGİ TASARIMI MACERASI
Fakat tasarım aşaması ve benim yolunda giden işlere burnumu sokmamla birlikte yeni yazıların eklenmesi nedeniyle uzun sürdü. Her yazı üzerinde, dergideki her konu ve her ayrıntı üzerinde tek tek düşündük. Sadece kapak görseli için bir keresinde 3,5 saat konuştuğumuzu hatırlıyorum.
Bu arada görüştüğümüz bazı tasarımcılar matbaa masraflarının iki katı ücret istediler! Kimi de bizi oyalayıp durdu, "tasarımı yaparım" dediği halde yapmadı, yapamadı.
Kimi tasarımcılar ise büyük hayal kırıklığı yarattı. Türkiye'de zaten her yerde rastlanabilecek sayfa şablonu tasarımları bize "yaratıcı çalışma" diyerek sunuldu!
Ekim sonunda tasarımcılardan yana çok dertli ve ağlamaklıydık, kimse hayalimizdeki dergi tasarımını anlamıyordu. En sevdiğimiz, düşünce tarzını kendimize yakın bulduğumuz tasarımcılarla bile sorun yaşadık.
Ekim sonunda artık iyice yılmış, "Tasarım belası nedeniyle dergiyi çıkaramayacağız galiba" diye kahrolmaya başlamıştık. Elimizdeki mevcut kötü tasarım örneklerine bakıp derdimizi neden bu "yaratıcı sanatçı"lara anlatamadığımızı anlamaya çalışırken, nihayetinde "böyle olmayacak" dedik.
Sorun da çözüm de ortadaydı: Bize tasarımcı değil grafiker gerekiyordu. Ben hızlı bir grafiker buldum, tasarım işini de büyük çoğunlukta Özge Dinç üstlendi. Önüne kağıtları tek tek bıraktım, o da sayfaları çizdi, daha sonra grafikçinin yanına giderken editörün yazısını da bir kafede oturup 20 dakikada yazdı. İmdadımıza yetişen hızlı ve zeki grafiker sayesinde neredeyse 1,5 günde aylardır bitirilemeyen dergi hazırlandı. Tashihler yapıldı. En son kapak belirlendi ve dergi matbaaya gitmeye hazır hale geldi.
GÜZEL İLANLAR
Masraflara gelince, alabildiğimiz ilanların bir kısmı matbaa masraflarının yarısını karşıladı. Diğer yarısını da maaşlarımızla ödedik. Bir hayalin gerçekleşmesi için küçük bir bedel... Daha ucuza ve kötü bir kağıda siyah beyaz da basılabilirdi. Fakat
Mürekkepbalığı arka kapaktaki Monblanc gibi son derece şık ve kaliteli, içerideki Ece Ajandası ve Scrikss gibi tarih ve kültürle dolu, Victorinox gibi çok işlevli olmalıydı. Böylece en iyi kağıda ve en güzel baskı kalitesiyle basılması için masrafların arttı. (Bu değerli ilanların öyküsünü diğer yazımda anlatacağım. Bu ilanları veren vizyon sahibi insanlar ve kurumlar olmasaydı bir yazı kültürü dergisi hayali de belki de gerçekleşmeyebilirdi.)
DERGİNİN BASILDIĞI GÜN
Derginin basıldığı gün de Özge Hanım'ın ve annesinin ameliyatta olduğu günün yıldönümüydü. Böylece dergimizin doğduğu gün hepimiz için "yeniden doğum" anlamına gelmiş oldu.
Dağıtımcılar çok büyük paralar istediğinden dergiyi arkadaşımız ve patronumuz Ercan Aydın'ın arabasının bagajına doldurduk sonra koltuğumuzun altına alıp tek tek kitapçıları gezip dağıttık. Kimi kitabevi dergiyi nereye koyacağını şaşırdı. Bir görevli "İçinde edebiyat, tarih ve sanat var hangi bölüme bırakayım bilemedim" dedi. Bir başkası da "Bu bir kırtasiye dergisi galiba" dedi, bir diğeri "kültür tarihi dergisi" olduğunu iddia etti.
Nerede olursa olsun bir yıl boyunca rüyalarımızda izlediğimiz dergiyi kitabevlerinin raflarında görmek çok heyecan verici ve onurlandırıcıydı.
Mürekkepbalığı yazı, kalem, mürekkep, kâğıt meraklısı güzel insanları bir araya getirecektir. Amacımız kitap okuyan, kalemi, mürekkebi seven ve deftere hürmet gösteren herkesin kardeş, arkadaş olmasıdır. Öte yandan kendi ruhumuz da sükunet bulsun, bunca hızlı hareket eden zamanın ortasında bizim kendi zamanımız olsun istiyoruz. Yavaşlayalım, aklımızı fikrimizi zenginleştirelim, dünyaya daha yakından ve daha net bakalım.
Daha dergiyi görmeden bize destek veren ve bir hayale ortak olan, gönlü büyük, kalbi büyük o güzel o şahane insanlara çok teşekkür ederim (ederiz).
*Başlık Rusça bir deyime, yapılması gerekli görülen işlerden kaçınmaya gönderme yapıyor. Dolmakalem-yazı grubumuzun bir toplantısında Jaguar Kitap'tan Natali Dündar Hanım anlatmıştı.