16 Ekim 2012

Yakın mürekkebe övgü

Bugün, öğle üzeri kaç gündür heyecanla beklediğim kargomu almak için 8 kat aşağıya indim. Bir yandan da ya onca yoldan gelen mürekkepler döküldüyse diye korkuyorum her defasında.

Neyse ki korktuğum yine başıma gelmedi: Ali Bey'in özenle paketlediği kutu içindeki kutucuklar açılınca yeni mürekkeplerimle karşılaştım. Hepsi kullanıma hazır beni bekliyordu. 

Aniki mürekkep şişeleri

Her ay buna benzer bir sahneyi yeniden yaşıyorum. Bu durumdan da çok hoşnutum. Ali Necip İkizkaya'dan 'yerli mürekkep' alıyorum. Çünkü evinin mutfağında mürekkep üretmeyi seçen bir mühendisi, bir mürekkep sevdalısını desteklemenin sevincini yaşıyorum. Ali Bey'in bu alanda çok daha başarılı olup mutfaktan kurtulup bir atölyeye taşınmasını istiyorum.


UZAK MÜREKKEPLER

(Yazının bundan sonrasında Türkiye'de üretilmeyen mürekkkeplere 'uzak' diyeceğim.) Nice zamandır, kullandığım ve sevdiğim, görünürde bir sorun yaşamadığım 'uzak' mürekkeplerde yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu düşünüyordum. Ancak bu ‘yolunda gitmeyen’ şeyler tamamen bana bağlı olan şeyler. Örneğin Waterman şirketinin mürekkep uzmanıyla oturup, üretimleri hakkında konuşmak isterdim. Havana isimli harika mürekkeplerinin içeriğine biraz altın sarısı katabilmelerinin mümkün olup olmadığını sormak isterdim. Buna benzer kafamda dönüp duran soruları paylaşabilmek isterdim. 'Yazıver. seni tutan yok' diyeceksiniz. Haklısınız. Fakat benim fikirlerimi ciddiye alacaklarını hiç zannetmiyorum. 
 


Böyle söylüyordum ama 3-4 ay öncesina kadar hem Aniki hem de 'uzak mürekkep' alımını  sürdürüyordum. Bu isteğimin de haklı bir nedeni vardı: Mürekkep üreten kimi firmaların 10'larca yıllık, hatta kiminin yüzyılları deviren deneyimleri. İlk akla gelen üreticilerden biri olan J. Herbin şirketinin tarihi 1670 yılına kadar uzanıyor! Abur cubur yemeyi seven bir çocuk gibi yığınla mürekkep arasında istediğim renge ulaşmaya çalıştım.Ta ki Aniki Haiku ile karşılaşana dek.

Etiketi ben yapıştırdım.


YAKIN MÜREKKEP: ANİKİ HAİKU

Haiku, ağırlıklı olarak sonbaharın artık kaybolmaya yüz tutan yeşil tonlarında bir mürekkep. Yeşilin arkasında beliren puslu altın sarısının gün ışığında kendini gösterdiği cins bir mürekkep. Haiku hakkında (asıl adı Aki's Longing mürekkebin fakat bu isme bir türlü ısınamadım) uzun süre Ali Bey ile konuştum. İşte bu 'yakın' mürekkep sayesinde diğer Aniki mürekkeplere önyargılarımdan sıyrılarak bakmaya başladım.

Şunu farkettim ki, Ali Bey'in ürettiği mürekkepler daha önce denediğim kimi uzak mürekkeplere tonal olarak yakın olsa bile (İroshizuku, Noodlers, J. Herbin gibi) onlardan ayrılan bazı yönleri var:

Evvelâ, Aniki mürekkeplerin hem sakin hem de çok güçlü bir yapısı olduğunu düşünüyorum. 'Sakin' ile ne anlatmak istediğimi anlatayım:

Sakin mürekkep demek 'Bana bakın, işte buradayım!' diye bağırmayan, gürültü yapmayan mürekkep demek. Kağıda usulca geçen, arka taraftan kaçmak, görünmek istemeyen mürekkep bana göre bu sınıfa giriyor. Çünkü uçuk kaçık ve rüküş mürekkepleri sevmiyorum.

Diğer mürekkepleri şahsi olarak değerlendirirsem şunları söyleyebilirim: Iroshizuku sakin fakat zayıf ve kırılgan, Noodlers, Diamine, Parker, Montblanc gibi markalar ise güçlü ama sakin değil, kağıdı eziyorlar adeta. J. Herbin ve Caran d'Ache ise ne tam anlamıyla sakin ne de güçlü, değişken bir karaktere sahip. Waterman ve Rotring ise denediğim mürekkepler içinde en dürüst renklere sahip olanlardı (Waterman siyah hariç). 

Bütün bunlar, öznel fikirler olduğu için tartışılabilir, 'Öyle değil, haksızlık ediyorsun, yanlış düşünüyorsun' diyebilirsiniz. Neticede bunlar bilimsel gerçeklikler değil. Sadece benim  düşüncelerim bu doğrultuda.

Bunları bir yana bırakalım, aradığım şeyden söz edeyim, azamet, parıltı veya benzeri şeyler aramıyorum: Mürekkepteki şiiri arıyorum. Mürekkebin ruhunu görmek istiyorum. Aniki mürekkepleri bana göre hiç sırıtmayan gölgelerle yüklü, nazik ve ölçülü bir kıvamda kağıda aşk duyan renklerle dolu.

Biraz garip kaçabilir fakat söylemeden edemeyeceğim, Aniki mürekkeplerini Yahya Kemal Beyatlı'nın şiirlerine benzetiyorum: Yapay ışık altında durgun görünen Aniki mürekkebi, asıl rengini gün ışığında buluyor. Yahya Kemal'in şiirleri de göz gezdirildiğinde kağıt üzerinde plastik bir lezzet verir, ama şiirleri okumaya başlayınca başka bir şiir olduğunu görürsünüz.

Biraz karışık oldu ama derdimi bir nebze anlatabilmiş olduğumu düşünüyorum: Özetle, Aniki mürekkepleri mütevazı tavra sahip renkleriyle benim mürekkebe ilişkin isteklerimi karşılıyor. İyi mürekkebi uzaklarda aramıyorum, artık.

Aniki Haiku'nun çok sevdiğim rengi


12 Ekim 2012

Dün akşam



Dün akşam Sıraselviler'den Cihangir'e doğru yürüyordum. Alman Hastanesi'nin önünde yavaşlamak zorunda kaldım. Yanımda bir süredir benimle birlikte yürüyen biri vardı. O da yavaşlamak zorunda kalınca yan yana durduk, bekledik biraz. Bir araba içeriye girdi. Yol açıldı. Karşıya geçtik. Koştura koştura yürüyen insanların arasında sakin, yumuşak adımlarla yürüyordu. Galiba ilk dikkatimi çeken bu oldu.

Kaldırım bir noktada çok daralıyordu. Dolayısıyla ya o öne geçecekti ya ben. Bunları düşünürken, karşıdan gelen bir arkadaş grubu ile karşılaştık. Ben kenara çekilince biraz vakit kaybettim. Bu sırada o öne geçti. Ben de arkasından ilerledim. İki kişi daha geçince yanımdan, mesafe biraz daha açıldı. Onda beni ilgilendiren bir şey vardı. Ama ne olduğunu bulamıyordum. Mavi renkli çantasında sevdiğim türden kitaplar mı vardı acaba? Yoksa mekanik bir saat miydi kolundaki? Belki ondan geldiğini tahmin ettiğim acı bir kahve kokusuydu ortak zevkimiz. Bilemedim. Merak kemirip duruyordu.

Bir engel çıkmayınca, aramızdaki mesafe kısalmaya başladı. Fakat bilinmezlerle dolu yol arkadaşım, otoparka gelmeden durdu birden. Dışarıda sergilenen kitaplara bakmaya başladı. Sonra çantasının kenarından küçümen bir defter ve bir kurşunkalem çıkardı. Bir şeyler çiziyor muydu, yoksa yazıyor muydu farketmedim. Duramazdım, geçip gitmek zorundaydım. Buluşma vakti gelmişti. Biliyordum.