26 Şubat 2017

Yazı ile Fotoğraf



Hakiki bir yazı ile görüntüsü birbirinden farklıdır. Fotoğrafçılıkla da ilgilendiğim için daha iyi biliyorum, iğne ucuna benzer incecik bir ucun bulunduğu bir fotoğraf ve o uçla yazılmış yazılar göze o kadar hoş görünmüyor. Bu nedenle ister istemez bir zorunluluk gibi karşınıza çıkan hemen bütün bloglardaki fotoğraflarda gösterişli ve kalın uçların görüldüğü yine bu kalemlerden çıkmış yazıların olduğu fotoğraflar vardır. Oysa gerçek hayat öyle değil, hepimiz günlük hayatta yazılarımızı aynı uçla yazmıyor, aynı uçları beğenmiyoruz.

Oysa hakikatte uzun uzun yazı yazmak için ince uçlar daha elverişli diye düşünüyorum. (Tabii ince uçların da farklı türleri var, ben rapido denilen teknik kalemleri de günlük yazı yazmada kullandığım için genel geçer bir kaideden söz etmiyorum.)

Demek istediğim (benimki de dahil olmak üzere) sadece fotoğraflara kanıp bloglara o kadar da itibar etmeyiniz, asıl önemli olan sizin kendi tecrübeniz ve zevkinizdir.

24 Şubat 2017

Scrikss 419 ve Dünyanın Bütün Kuşları

Scrikss 419 ve Lavinia. Kitabın kapağı zarar görmesin diye a3 çıktı ile kapladım.

Bazen bir roman okumanın en iyi yanı etkileyici bir öykü dinlemek değildir. Bence bir kitap okumanın en güzel yanı kalbe dokunan o cümleyi bulabilmektir.

O cümleyi bulduğum an kitabı okumaya ara veriyorum, güzel bir cümle içimde büyüsün isterim, oturup deftere yazıyorum hemen. Kalemin ucu kâğıda dokunurken gönlümde de iz bırakıyor.

"Doğudaki tepelerin ardında gökyüzü aydınlıktı ve dünyanın bütün kuşları ötüyordu."
Ursula K. Le Guin, Lavinia, Metis Yay., 2014, s.98

23 Şubat 2017

Dolmakalemin Ucunda



Yazının ruhu, denizci ve tüccar Fenikeliler sayesinde, 22 harf ile Akdeniz sularında yayılmaya başladı ve yeryüzü kültürünü genişletti. 

Bence kalemin ruhu ise ucunda ve mürekkeple olan ilişkisinde barınıyor. Kâğıt üzerinde gezinirken bizim ruhumuzu da inceltiyor, tıpkı mürekkep gibi incecik bir tabakanın içinde yayılıyoruz.

Geçenlerde bir kitapta yazının tarihiyle ilgili bir bölüm okurken dayanamayıp bir hatayı düzelteyim istedim ve Fenikelilerin ilk harfini çizdim.

Fotoğrafta da görüldüğü gibi kâğıda dokunan ucun çizdiği bir başka çizgi var, harfin içinde bir başka harf daha var, çizginin özü, mürekkep oradan yayılıyor.



Kültür ve sanatın da benzer bir temeli var, her şey orada kendine bir yer buluyor ve barınıyor: Güzellik, çirkinlik, incelik, kabalık derinlik, sığlık, bilgi, bilgisizlik.

Ben buna görgü diyorum. Çivi yazısı olmasaydı, belki kavramlar seslere dönüşemeyecekti, mağara duvarlarındaki resimler olmasaydı belki de fotoğraf makinemiz olmayacaktı, uygarlık bir başka yönde ilerleyecekti. Görgü, kalemin bıraktığı belli belirsiz iz gibidir. İsteyen bundan kendine güzel bir elbise çıkartır, isteyen üstündekileri yırtıp atar.