Coşkuyla Ölmek, Aniki defterler, Pelikan 120 |
Daha önce de yazdım ama o zaman çok ayrıntı vermemiştim. Bundan 20-25 sene evvel İstanbul Üniversitesi'nde kâğıt üzerine enfes bir ders vardı. Kâğıdın kimyası anlatılırken ben masadaki kâğıt yığınından aldığım Japon kâğıtlarını ışığa tutar liflerine, su yollarına bakar, aradan sızan ışığı incelerdim.
(Aynı dönemlerde yine bizim fakültede Prof. Dr. Bedia Demiriş'in verdiği yazının tarihinden söz eden Latin Paleografisi diye bir ders varmış, ne yazık ki haberim yoktu, yoksa ne yapar ne eder o derslere girmenin bir yolunu bulurdum.)
Kâğıt uzmanı hocamız kıymetli Saadet Gazi Hanım bize bir derste İkinci Mehmed'in kütüphanesinden çıkmış devasa bir kitap göstermişti. Bizzat Fatih'in okuduğu kitaplardan biriydi bu, o zamana kadar hep uzaktan baktığım, bir araştırmacı olmadığım için yanına bile yaklaşmama izin verilmeyen, doğal olarak özel izin gerektiren türden nadir bir eserdi. Süleymaniye'de olmasının nedeni başkaydı, kitap hastaydı ve tedavi görüyordu.
Ders bitince avluda zakkum ağaçlarının gölgesinde otururduk. Başka bir dünyaydı burası. Her defasında orada, gözümü kapatır kapatmaz tuhaf rüyalar gördüm ve her defasında oradan elim boş, mahzun ayrıldım.
Kambur kitabı yeni çıkmıştı.
Güvendiğim tek şey ise bir gün ölecek olmamdı.