20 Ekim 2012

Nasıl Yazılır? "Dolma kalem" mi "dolmakalem" mi?*


Güzel Türkçemiz, maalesef aradan yıllar geçse de üzerinde fikir birliği sağlanamamış kurallar ve kelimelerle dolu. Bu durumun ilk ve büyük sorumlusu, kurulduğu günden bu yana ortak bir Türkçe yapısı oluşturamayan Türk Dil Kurumu'dur.

Türk Dil Kurumu yıllar içinde bizzat kendisinin öncülük ettiği geçmişteki kuralları ve dilbilgisinin temel yapısını radikal bir şekilde değiştirerek kafa karışıklığına neden oluyor. Artık hep şüphe içindeyiz, eskiden böyle yazılıyordu acaba şimdi nasıl yazılıyor diyerek farklı yazım kılavuzları arasında meşrebimize göre karar vermeye çalışıyoruz. Ama ortada büyük bir dağınıklık var, bunu bir şekilde düzeltmeli ve ortak bir yazım tarzını benimsemeliyiz.

Karşımıza her yerde çıkan ve bazen ayrı bazen bitişik yazılan "kurşun kalem - kurşunkalem / dolma kalem - dolmakalem" sözcükleri de yine benzeri anlamsız uygulamaların kurbanı olmuş kelimelerdir.

Peki bugün hangi yazımı tercih etmeliyiz? Yazık ki tdk.gov.tr beni ve Türkçe üzerine düşünen insanları ikna edemiyor.

Feyza Hepçilingirler ise bu karışıklık hakkında 21 Mart 2012'de yayımlanan Cumhuriyet Kitap'ta gayet güzel bir açıklama yapmış, okuyalım:


Scrikss 50. yıl dolmakalem, Ece ajandası


"kurşun kalem - kurşunkalem / dolma kalem - dolmakalem"

"Sözcükleri kısa ya da uzun olmalarına göre birleştirip ayırmayız. Bitişik ya da ayrı yazımı belirleyen ölçüt, sözcüklerin bileşik sözcük oluşturup oluşturmamasıdır. Bileşik sözcük oluşup oluşmadığını da iki basit soru sorarak anlayabiliriz:

1. Sözcükler tek başınayken taşıdıkları anlamdan uzaklaşmış mıdır?

2. Sözcükler bir araya geldiğinde tek kavramı mı karşılamaktadır?

Yukarıdaki sözcüklerin doğru yazımları şöyle olmalı:

kurşunkalem

dolmakalem

Nedenlerini de açıklamaya çalışayım: TDK'nin Yazım Kılavuzu 'kurşun kalem' diye verir; oysa 'kurşunkalem'de kurşun, 'dolmakalem'de dolma sözcükleri anlam kaymasına uğramış. Kurşunkalemde kurşun yok, dolmakalemde de dolma bulunmaz." 

Cumhuriyet Kitap, Türkçe Günlükleri, 21.03.2012 

* Yazının ilk başlığı "Kalemden kurşun, dolmadan mürekkep" idi.

Ek: 
Bileşik sözcükler tartışması

Aksoy başkanlığında hazırlanan Ana Yazım Kılavuzu ile TDK'nın İmla Kılavuzu'nun öne sürdüğü yazım kuralları arasındaki farklara ilişkin bir örnek olarak Ana Yazım Kılavuzu'ndan "bileşik sözcükler" bölümü örnek verilebilir. Bu bölümde kurul şu tartışmayı öne sürmüştür:
"-Bileşik sözcükler-

Bunlar, adından da anlaşılacağı üzere, bitişik yazılan birden çok sözcükten oluşur. Birbiriyle birleştirilemeyen sözcükler topluluğuna "bileşik sözcük" adı verilmemesi gerekir. Oysa yeni Dil Kurumu'nun İmla Kılavuzu, bitişik yazmadığı sözcükleri "bileşik" saymıştır. Örneğin ev ve yurt kelimeleriyle kurulan birleşik kelimeler ayrı yazılır: Bakım evi, doğum evi, öğrenci yurdu...' sözleri arasında verdiği örnekleri ayrı yazmasına karşın "birleşik" saymıştır. Biraz aşağıda da birleştirmede yer alan her kelime, kendi eski anlamını saklamış olabilir. Bu tür birleşik kelimeler ayrı yazılır: Ses uyumu, yer çekimi... demiştir. Bu sözler içinde de kimi "birleşik" sözcüklerin ayrı yazılacağını ileri sürmüştür. (...) Burada bileşik sözcüklerin yazımı konusunda Dil Kurumu'nca çıkarılan İmla Kılavuzu'nun verdiği ölçüye katılamadığımızı bildirmek istiyoruz. Bu kılavuz, birleştirmede yer alan sözcüklerin, kendi anlamlarını korumakta ise ayrı yazılacaklarını söylüyor. Bunun kesin bir kural olamayacağını yine bu kılavuz, sözcükler dizelgesinde ortaya koymuştur. Örneğin bu dizelgede, "cumhurbaşkanı, imalathane, ilkbahar, kızılderili, yüzyıl" gibi gerçek anlamlarını korudukları halde ayrı yazılmayıp bitişik yazılmış birçok sözcük vardır. Öte yandan kendi anlamlarını korumadıkları için -İmla Kılavuzu'na göre- bitişik yazılmaları gereken birtakım sözcükler de ayrı yazılmıştır: Açık göz, ağır başlı, ayak yolu, Demir Kazık, göz dağı, tere yağı... gibi.(...)
 Görülüyor ki İmla Kılavuzu'nun, bileşik sözcükleri ayrı yazmak için koyduğu, "kendi anlamını koruma" kuralı, kendi uygulamalarına uymadığı gibi dil gerekçelerine de uymuyor."

16 Ekim 2012

Yakın mürekkebe övgü

Bugün, öğle üzeri kaç gündür heyecanla beklediğim kargomu almak için 8 kat aşağıya indim. Bir yandan da ya onca yoldan gelen mürekkepler döküldüyse diye korkuyorum her defasında.

Neyse ki korktuğum yine başıma gelmedi: Ali Bey'in özenle paketlediği kutu içindeki kutucuklar açılınca yeni mürekkeplerimle karşılaştım. Hepsi kullanıma hazır beni bekliyordu. 

Aniki mürekkep şişeleri

Her ay buna benzer bir sahneyi yeniden yaşıyorum. Bu durumdan da çok hoşnutum. Ali Necip İkizkaya'dan 'yerli mürekkep' alıyorum. Çünkü evinin mutfağında mürekkep üretmeyi seçen bir mühendisi, bir mürekkep sevdalısını desteklemenin sevincini yaşıyorum. Ali Bey'in bu alanda çok daha başarılı olup mutfaktan kurtulup bir atölyeye taşınmasını istiyorum.


UZAK MÜREKKEPLER

(Yazının bundan sonrasında Türkiye'de üretilmeyen mürekkkeplere 'uzak' diyeceğim.) Nice zamandır, kullandığım ve sevdiğim, görünürde bir sorun yaşamadığım 'uzak' mürekkeplerde yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu düşünüyordum. Ancak bu ‘yolunda gitmeyen’ şeyler tamamen bana bağlı olan şeyler. Örneğin Waterman şirketinin mürekkep uzmanıyla oturup, üretimleri hakkında konuşmak isterdim. Havana isimli harika mürekkeplerinin içeriğine biraz altın sarısı katabilmelerinin mümkün olup olmadığını sormak isterdim. Buna benzer kafamda dönüp duran soruları paylaşabilmek isterdim. 'Yazıver. seni tutan yok' diyeceksiniz. Haklısınız. Fakat benim fikirlerimi ciddiye alacaklarını hiç zannetmiyorum. 
 


Böyle söylüyordum ama 3-4 ay öncesina kadar hem Aniki hem de 'uzak mürekkep' alımını  sürdürüyordum. Bu isteğimin de haklı bir nedeni vardı: Mürekkep üreten kimi firmaların 10'larca yıllık, hatta kiminin yüzyılları deviren deneyimleri. İlk akla gelen üreticilerden biri olan J. Herbin şirketinin tarihi 1670 yılına kadar uzanıyor! Abur cubur yemeyi seven bir çocuk gibi yığınla mürekkep arasında istediğim renge ulaşmaya çalıştım.Ta ki Aniki Haiku ile karşılaşana dek.

Etiketi ben yapıştırdım.


YAKIN MÜREKKEP: ANİKİ HAİKU

Haiku, ağırlıklı olarak sonbaharın artık kaybolmaya yüz tutan yeşil tonlarında bir mürekkep. Yeşilin arkasında beliren puslu altın sarısının gün ışığında kendini gösterdiği cins bir mürekkep. Haiku hakkında (asıl adı Aki's Longing mürekkebin fakat bu isme bir türlü ısınamadım) uzun süre Ali Bey ile konuştum. İşte bu 'yakın' mürekkep sayesinde diğer Aniki mürekkeplere önyargılarımdan sıyrılarak bakmaya başladım.

Şunu farkettim ki, Ali Bey'in ürettiği mürekkepler daha önce denediğim kimi uzak mürekkeplere tonal olarak yakın olsa bile (İroshizuku, Noodlers, J. Herbin gibi) onlardan ayrılan bazı yönleri var:

Evvelâ, Aniki mürekkeplerin hem sakin hem de çok güçlü bir yapısı olduğunu düşünüyorum. 'Sakin' ile ne anlatmak istediğimi anlatayım:

Sakin mürekkep demek 'Bana bakın, işte buradayım!' diye bağırmayan, gürültü yapmayan mürekkep demek. Kağıda usulca geçen, arka taraftan kaçmak, görünmek istemeyen mürekkep bana göre bu sınıfa giriyor. Çünkü uçuk kaçık ve rüküş mürekkepleri sevmiyorum.

Diğer mürekkepleri şahsi olarak değerlendirirsem şunları söyleyebilirim: Iroshizuku sakin fakat zayıf ve kırılgan, Noodlers, Diamine, Parker, Montblanc gibi markalar ise güçlü ama sakin değil, kağıdı eziyorlar adeta. J. Herbin ve Caran d'Ache ise ne tam anlamıyla sakin ne de güçlü, değişken bir karaktere sahip. Waterman ve Rotring ise denediğim mürekkepler içinde en dürüst renklere sahip olanlardı (Waterman siyah hariç). 

Bütün bunlar, öznel fikirler olduğu için tartışılabilir, 'Öyle değil, haksızlık ediyorsun, yanlış düşünüyorsun' diyebilirsiniz. Neticede bunlar bilimsel gerçeklikler değil. Sadece benim  düşüncelerim bu doğrultuda.

Bunları bir yana bırakalım, aradığım şeyden söz edeyim, azamet, parıltı veya benzeri şeyler aramıyorum: Mürekkepteki şiiri arıyorum. Mürekkebin ruhunu görmek istiyorum. Aniki mürekkepleri bana göre hiç sırıtmayan gölgelerle yüklü, nazik ve ölçülü bir kıvamda kağıda aşk duyan renklerle dolu.

Biraz garip kaçabilir fakat söylemeden edemeyeceğim, Aniki mürekkeplerini Yahya Kemal Beyatlı'nın şiirlerine benzetiyorum: Yapay ışık altında durgun görünen Aniki mürekkebi, asıl rengini gün ışığında buluyor. Yahya Kemal'in şiirleri de göz gezdirildiğinde kağıt üzerinde plastik bir lezzet verir, ama şiirleri okumaya başlayınca başka bir şiir olduğunu görürsünüz.

Biraz karışık oldu ama derdimi bir nebze anlatabilmiş olduğumu düşünüyorum: Özetle, Aniki mürekkepleri mütevazı tavra sahip renkleriyle benim mürekkebe ilişkin isteklerimi karşılıyor. İyi mürekkebi uzaklarda aramıyorum, artık.

Aniki Haiku'nun çok sevdiğim rengi