En sevdiğim bloglardan biri de
Yerinde Çizer.
Her hafta Ahmet kardeşim yeni bir şey çizsin de göreyim diye sabırla beklerim. Bazen haftada bir, bazen de üç tane yazı yayımlar ve bu yazılara her zaman güzel çizgiler eşlik eder.
Merak ettiğim konular vardı. Ben de kendisiyle minik bir söyleşi yaptım. Benim için faydalı oldu, çizime olan hevesim ve sevgim arttı.Belki başkaları için de benzer duygular uyandırır diyerek Erguvan Kalem'de kendisini tanıtmak istedim.
Ahmet, ben seni Mürekkepbalığı dergisi dolayısıyla az buçuk tanıyorum. Yine de okurlar
için kendini tarif edebilir misin? Çizime nasıl başladın?
Çizim yapmayı küçüklükten
itibaren seven biriyim. Sonrasında üniversitede farklı projelerde tarihi
eserlerin korunmasına ilişkin projelerde çalışma gibi bir fırsatım oldu. Bu
projelerde bolca eskiz, kroki çizmek durumunda kaldım ve bundan inanılmaz zevk
aldığımı fark ettim. Derken bir süre daha bu projelerden bağımsız olarak çizim
yapmaya devam ettim. Benim gibi insanları araştırırken karşıma USK oluşumu
çıktı ve şimdi bu insanlarla birlikte çiziyoruz.
USK, yani Urban Sketchers nasıl bir topluluk? Kimlerden oluşuyor? Bir
dernek mi? Yoksa bağımsız ve gönül birliğine dayalı bir grup mu?
USK, 2007 yılında çoğunluğu
gazeteci, illüstratör olan insanlar tarafından başlatılıyor. Bu yüzden çizerler
daha çok muhabir gibi çalışıyor. Bir çizerin en büyük görevi o ana tanıklık
etmek ve aktarırken gördüklerine olabildiğince sadık olmak. Hemen hemen tek
şart bu diyebilirim. Burada estetik kaygılardan çok, hikaye anlatımı önemli. Bu
şekilde şehre dair kırıntıları toparlıyoruz. Tüm dünyada, bu şekilde çalışan
bir sürü çizerin resimleri toplanınca sonuç çok heyecan verici oluyor. Birde
bunların arasında toplumun her kesiminden, değişik yaş ve meslek grubundan olan
insanların da bulunduğunu düşünürseniz o zaman iş daha da ilginç bir hal
alıyor. USK üyeleri arasında son derece başarılı sanatçılar olduğu gibi, benim
gibi amatörce bir şeyler yapmaya çalışanlar da çok, onlardan bizde bu konuda
çok şey öğreniyoruz. İşin en güzel taraflarından birisi de bu. USK benim için
birçok şey ifade eden bir topluluk. İnsanların böyle güzel şeyler için de
toplanıyor olması her şeye rağmen geleceğe ümitle bakabilmemi sağlıyor.
Peki bu çerçeve içinde Yerinde Çizer
nasıl bir blog? Benzerleri gibi mi? Sence benzer bloglardan farklı yönleri var
mı?
Benzer bloglarla hemen hemen
aynı çizgide ilerliyoruz. Fakat farklı şehirleri çiziyor olmanın yarattığı bir
fark var.
Neden çizim yapıyorsun? Çizim senin için ne ifade ediyor?
Çizmek kendimizi ifade
etmenin hemen hemen en eski, en temel yolu. Belki konuşmayı öğrenmeden önce
bile çiziyorduk. Yazmayı öğrenmemiz binlerce yıl aldı. O zamana kadar hep
çizgilerle anlattık kendimizi. Bu yüzden bir şeyler çizerken, mağara duvarına
resim yapan ya da Çatalhöyük’te Hasan Dağı’nın manzarasını duvara çizen o adam
gibi hissediyorum kendimi. Aramızdaki binlerce yıla, farklı kültüre rağmen
resimlerimiz üzerinden bir şeyler paylaşabiliyoruz. Bu düşünce bana çok güçlü
geliyor. Bir de özellikle yeni bir yere gidip, bir defteri tamamen
doldurabildiğim zamanlarda kendimi bir nevi seyyah gibi hissediyorum, bu duygu
da insana zevk veriyor.
Blogunda ipuçları var ama nasıl çizim yapıyorsun? Aşamaları derli toplu
olarak anlatabilir misin?
Çizerlerin çizim yapma
şekillerini ben iki gruba ayırıyorum. Bunlardan ilki ve en zevklisi gelişi
güzel biçimde, o anda elimizde çizmeye yarayan ne varsa, oturup çizmek oluyor.
O anda toplantıda, yahut otobüs durağında olabilirsiniz. Elinizde kalem ve
kağıt olduktan sonra gerisi önemli değil. Ben genelde çantamda küçük bir defter
hep bulunduruyorum, bir nevi günlük gibi oluyor bu resimler. İkinci grup ise
biraz daha disiplinli işliyor. Önceden çizim gününü planlayıp, sonrasında
çantamızı hazırlayıp çizime çıkıyoruz. Yanımızdan eksik etmediğimiz bir de
katlanır taburelerimiz var. Bu sayede her an her yerde oturup çizim yapabilme
fırsatımız oluyor.
Mürekkebe özel bir önem verdiğini biliyorum. En çok hangi mürekkepleri
seviyorsun?
Ben biraz sıkıcı bir insanım
bu konuda, aynı mürekkepleri bıkıp usanmadan severek kullanabiliyorum. Tek
takıntım dayanıklılık. Bu yüzden Aniki ve Platinum Carbon mürekkeblerini çok
seviyorum. Bu iki mürekkebe ek olarak bir de çini mürekkebini kullanmayı
seviyorum. Bir iki dolarlık, ucuz Dollar Demonstator dolmakalemlerden her sene
beş altı tane alıyorum, ucuz oldukları için gönül rahatlığıyla çini mürekkebi
doldurabiliyorum. Bu kadar ucuza gayet başarılı iş çıkardığı için bu
kombinasyonu da çok seviyorum.
Kaçınılmaz olarak kalem ve kâğıt tercihlerini de sormak isterim.
Yanımdan ayırmadığım üç tane
yol arkadaşım var, bunlar bir adet Lamy Safari, Platinum Carbon Desk Pen ve bir
adet de Faber Castell TK Fine Vario L 0.5 mekanik uçlu kalem. Bu üç kalem
yıllardır onca zor şartlara rağmen asla beni yarı yolda bırakmadı. Bu sebepten
hep yanımdalar. Bunların yanında Ali Bey’in defterlerinin müptelasıyım. Bu
kadar şık, sağlam ve sade defterleri yapan bir usta yanı başımızda olduğu için
şanslıyız. Bir de Clairefontaine var. Clairefontaine tarafından üretilen
kağıtların çoğunu ben çok başarılı buluyorum.
Son olarak, çizimlerini ve Yerinde Çizer blogunu bir bütün halinde
düşünerek sorayım: Neler öğrendin?
İlk hareketin en önemli şey
olduğunu öğrendim. Evde acaba nasıl olur diye kendi kendime sorarak
geçirmektense, çıktım ve çizmeyi denedim. İlk denemem başarısızlıkla
sonuçlanmış olsa da ilk adımı atmış oldum. Bu herhalde öğrendiğim en önemli şey.
Başarısızlık düşüncesinin, başarısızlığın kendisinden daha çok rahatsızlık
verdiğini fark ettim. Blog açmak göründüğünden çok daha zor bir işmiş,
böylelikle bunu da öğrenmiş oldum. Özellikle açmaktan ziyade sürekliliğin
sağlanması gerçekten çok zor bir işmiş. Umarım bunda başarılı olurum.