08 Haziran 2013
Kahrolsun bağzı şeyler!
Her yerde harfler var. Kimi 'usta' ve kibrinden sağlıklı düşünemeyenlerin yüzünde kararmış, soğuk harfler var. Onların ağaçların değerini ve nehirlerin boşuna akmadığını bilmeleri ve anlamaları çok zor. Görünen o ki hiç anlamayacaklar. Zihinlerindeki, kalplerindeki harfler katı ve dogmatik. Değişime ve haysiyet mücadelesine karşı buz gibiler.
Oysa direnişin ruhuna sahip olanların yüzünde sıcacık ve ışıl ışıl harfler var.
Öyleyse, yazı rüyadır.
Yazı aşktır.
Yazı mütevazıdır.
Yazı insandır.
Yazı onurdur.
Yazı mahremiyete saygıdır.
Nihayet, yazı, umuttur.
Ne dün var ne yarın.
Şimdi, bizi kurtaracak olan umuttur.
28 Mayıs 2013
"Çekilse kulağımdan hatıraların dili"
Sağda görülen Senator dolmakalem vesilesiyle zarif insan Rüştü Onduk'a selamlar;) |
Başlık Sabahattin Ali'nin 'Ruhumun Dalgaları" şiirinden bir dize.
Yazdıklarımızın daha yazar yazmaz bir hatıraya dönüşmesi ne tuhaftır.
Mürekkebin kuruma hızı zamanın küçük bir göstergesi.
Kağıt yerine ele akan mürekkepler de var.
Ellerime yazı yazmayı çok seviyorum.
Ellerimi yıkadıkça harflerin belirsizleşmesi, silinmesi çok manidar.
Ömrümüz de mürekkep gibi değil mi?
18 Mart 2013
Kağıttan Gömlek
Fotoğrafta görülen satırlar, 1943 tarihli 'Vadim o kadar yeşildi ki' isimli meşhur romanın arka kapağına yazılmış.
Kitabın sinema uyarlaması daha ünlüdür ve yönetmeni bilinir de Richard Llewellyn isimli yazarı pek bilinmez. Çevirmenler Metin Toker ve Emir Kökmen. İkinci Dünya Savaşı bütün hengamesiyle sürerken böyle zorlu bir zamanda bu kitabı yayınlayan ise, 'İktisadi Yürüyüş Matbaası ve Neşriyat Yurdu'. Kitabı sahafları gezip böyle ganimetler bulmaya çok meraklı bir arkadaşımdan almıştım. Kendisinin bu kitapla ilgili enfes bir yazısı var. Ama benim derdim kitapla ilgili değil, kitabın arkasındaki cümlede:
"Ruhum ellerde dolaşan kadehler gibi boşalmış durmaktadır" cümlesi uzun zamandır kitabın arkasından bana bakıp duruyor.
Böyle muazzeb cümlelerle olmadık yerlerde karşılaşınca şaşırıyorum. Düşünmeden edemiyorum, biz yazarken ne yapıyoruz aslında? Okuyanlar ne düşünüyor?
Elimizde sevdiğimiz bir kalem ile yazıya başlarken, yazıya karışırken, yazıyla hemhâl olurken, aslında çıplak gibiyiz. Düşünmek zaten kendi başına bir mülk. Zihnimizden geçenler ise mürekkebin akışkanlığında, olgunluğumuz ve tabiatımızla uygun bir hızla kağıda dökülürken biz üşüyoruz ve çıplak gibiyiz. Bazen bir çıkış bulamayıp, dünyaya razı oluyoruz. Küçük isyan cümlelerinden öteye gidemeyip, bizi daha aşağıya çeken vasata teslim oluyoruz, küsüyor ve daha iyi bir hayat istemiyoruz, sanki çıplak gibiyiz.
Ama başkaları da var.
Kimi bir kenarda solgun bekleyen, kimi kısık ateşte kavrulan başka türlü beslenen, başka türlü konuşan güzel insanlar var. Onlar ipekten yapılmış kederli gömleklere bürünüp yazıyor. Onlar yazmakla kalmayıp hayatımızı daha mânâlı kılıyor. Onlar, cümle acılara, insanın çiğliğine katlanabilme gücü veriyor. Onlar yazıyla bize yaklaşıyor, bizi iyileştiriyorlar.
Ne zaman dertli harflerle karşılaşsam, yazana katlanabilme gücü diliyorum. Yazıyla, çiziyle uğraşan her insan dertlidir. Derdi olmayan zaten başka bir yerde geziniyor.
Yazı yazmak öyle bir hâl ki, hâlimizin, kalbimizden geçenlerin görünmesi için, akıldan sızması gereken harflerin, görünmeyen, gizli dehlizlerden çıkarak, kağıttan gömlek giymesi gerekiyor.
Harflerimiz, kağıda döküldükçe, önceki harflerin yanına dizildikçe biz de örtünüyor gibiyiz, kağıda ve harflere bir aynaya bakar gibi bakıyoruz ve o zaman sanki çıplak değiliz.
Detay, Halim Efendi'nin Meşk Murakkaı, Kubbealtı, 2011 |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)