Enis Batur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Enis Batur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ekim 2017

Refik Durbaş, Kalem, Kâğıt ve Adel Yapıştırıcı


Her hafta Birgün'de Refik Durbaş'ın köşesini düzenli okurum. Hemen her yazısında şairlerden, yazarlardan, kitaplardan ve kitapçılardan söz ettiği için çok hoşuma gidiyor.

Baktım bugün aynı sayfadaki "Kalem ve kâğıdınız terapistiniz olabilir" başlıklı büyük haber çok güzel.

Yazı yazmanın insan vücudu üzerindeki ruhsal ve fiziksel yararları üzerine bir haber. Okumakta fayda var. Bugün ayrıca Cumhuriyet Kitap günü. Ancak kaç sayıdır Enis Batur'un yazısı çıkmıyor. (Tam olarak 8 Haziran 2017'den beri yazı yok.) Bu hafta üçüncü sayfada yine yazısını göremedim, can sıkıcı bir durum.

(Yapıştırıcılardan pek söz etmiyoruz. 20 yıldır her mesai günü yapıştıcı kullanmış biri olarak parantez içinde, fotoğraftaki pek faydalı yapıştırıcıdan da söz etmek istiyorum. Kemik tutkalıyla başladığım yolculukta nihayet Pritt'e varmıştım ama artık Adel'in stick yapıştırıcısına geçtim. Bilmiyorum benim gibi Pritt kullanmakta zorlananlar var mı, takıntılı olduğum konular kimine gereksiz gelebilir ama yapıştırıcı da önemli bir mesele. Adel kâğıt üzerinde tam istediğim gibi daha akıcı ve daha pratik.)

Yazmak gibi gazete okumanın da büyük faydaları var.

04 Haziran 2017

9. Kadıköy Kitap Günleri



9. Kadıköy Kitap Günleri dün başladı.

Haydarpaşa Garı'nı gezerken 80'lerdeki, 90'lardaki Tüyap Kitap Fuarı'nın Tepebaşı'ndaki zamanlarını hatırladım. Tepebaşı'ndan Beylikdüzü'ne taşınınca kaybedildiğini düşündüğüm o ruhu yeniden gördüm.



Gezdiğim yayınevleri içinde ilk defa bir kitap fuarına katılan Jaguar Kitap'ın standı (çalışanlar arkadaşım diye belki) bence en güzeli diye düşündüm. Edebiyat üzerine sohbet etme fırsatını da burada buldum. Özellikle yayınevinin sahibi Behlül Dündar'ı görürseniz, yayımladığı kitaplar ve yazarlara ilişkin sorular sorun derim, o heyecanlı tavrıyla öyle güzel anlatıyor ki kitaplara bir başka gözle bakıyor, daha bir değer veriyorsunuz.



Dünün bir başka güzel yanı Enis Batur konuşmasıydı. EB kütüphane üzerine ufuk açıcı bir konuşma yaptı. Konuşmanın sonunda kalem, kâğıt ve mürekkebe ilişkin bir soru geldi. Enis Batur, sivri uçlu dolmakalem kullandığı söyledi. Eskiden kesik uçlu kalemleri severdi oysa, demek ki zamanla tarzı değişmiş.

Fuar çok güzel, imkanınız varsa muhakkak gezin.

Ne varsa aydınlık insanlarda var.

10 Nisan 2017

Enis Batur, Acı Bilgi, Bach




Enis Batur'un yaşayan en büyük deneme yazarımız olduğunu düşünüyorum.

Edebiyata, yazı sanatına ilgi duyan her yazıya meraklı insanın Enis Batur'un bir kitabını (şiir, deneme veya 'roman') okumasını öneririm. Romanları ise bir başkadır, kendisi roman üzerine çok düşünmüş, sıradan bir roman yazmak istememiş. Acı Bilgi de bildiğimiz romanlara benzemiyor, insanın ufkunu açan bir eser. Yıllar sonra yeniden bu kitaba döndüm. Acı Bilgi'nin bir yandan müzikle ilgili olması, müziğin etkilerini düşünüp taşınması çok güzeldir.

Enis Batur yıllar önce ele aldıkları konu ve yazım tarzı olarak benzemese de tıpkı Haruki Murakami gibi kışkırtıcı bir roman yazmış. Çünkü Murakami'nin eserlerinde insanı yazmaya çağıran bir gerilim bulunur, Enis Batur'un denemeleri, şiirleri ve romanları da öyledir. Enis Batur okuyan kişiler, sıradan bir okur olmaktan ziyade uyanık ve meraklı bir okur oluyor galiba. Bu açıdan önemli bir yazar. Okurunu yazmaya kışkırtan bir tarafı da var. 

Ne zaman Enis Batur'un bir denemesini okusam aklıma Umberto Eco veya Italo Calvino da geliyor. Bu yazarların Sağlam bir zeminden yükselen bakışları var. Üstelik Enis Batur bu blogun okurları gibi sadece yazıya değil, yazı araç gereçlerine de önem veren bir yazar. (Zaten 1978-80 arası çıkarttığı derginin adı da Yazı'dır.)

Acı Bilgi'yi yıllar önce okudum, kaçıncı baskıya geldiğini merak ediyordum. Meğer başka bir yayınevine geçmiş. Bendeki ise YKY baskısı.

Bu kitabı bir yerden bulur ve okumaya karar verirseniz Bach dinlemeyi unutmayın. 

Aşağıdaki alıntı kitabın giriş kısmından.

YAZI HAZIRLIĞI
"Ne olursa olsun, yazgısına boyun eğmişti orta yaşlı adam, odaya hızla yerleşmiş, yazı masasının üzerine eşyalarını, muayeneye eve gelen doktorların çantalarını açıp özenle araçlarını yanyana dizişlerini andıran bir titizlik, tuhaf kuralları olduğu apaçık gözüken özel, kişisel bir sıralama mantığıyla yerleştirilmişti. Kalemler (üç dolmakalem, bir kurşunkalem, bir kırmızı mürekkepli kalem), iki ufak defter, dört büyük defter, mürekkep kartuşları, çizgili kağıttan yapılma bir bloknot, kareli kağıttan iyice ufarak bir başka bloknot, sigara tablası..."

Enis Batur, Acı Bilgi Fugue Sanatı Üzerine Bir Roman Denemesi, İstanbul, YKY, 2000 (Not: Kitabın yeni baskısı Kırmızı Kedi'den çıktı.)

Ek okuma: Enis Batur, Bach'ın romanını yazdı



26 Haziran 2014

Sahiden hiç içini dökmez Enis Batur

Kâğıthane'den aldığım defter.



Kadim bir arkadaşım bu sabah dedi ki: İlhan Berk'in Enis Batur'a mektuplarında şöyle bir cümle var: "Sen içini dökmezsin, asker çocuğusun," diyor. Sahiden yazılarında hiç içini dökmez Enis Batur. 

Ben de, “Babam askerden de beter. Bu yüzden kendimi anlatmakta hep zorlandım. ‘Ben’ demek için çok uzun zaman geçmesi gerekti. Enis Batur'u belki de bu yüzden ‘yakın’ buluyorum.” dedim ona. Bunun üzerine Enis Batur Zirvesi’nde tanıştığımızı hatırlattı canım dostum. Seneler seneler evveldi... Hatırladım.

Dökmeyi bilmek önemli. Mürekkebi düşünelim. Dökülmeyince, kimse bilmez, kimse tanımaz, kimse anlamaz. Dökülünce ya leke olur ya cümle. İkisi de güzel.

Öyleyse mektup yazmalı.

29 Ağustos 2012

Okuma Notları 2

1. YAŞAR KEMAL

  
Yaşar Kemal 50 yıldan fazla kurşunkalemle yazdıysa da son yıllarda Lamy marka dolmakalem kullanıyor.

“İnce Memed’e imzamı koymamak için direnmiştim”, Doğan Hızlan, Yaşar Kemal Röportajı, Hürriyet, 20 Aralık 2003, s. 16)

2. ENİS BATUR


"Ancak bir masada yazabilirim; kesik uçlu dolmakalem kullanırım (başka kalemlerde kıvam tutturamam); yazacağım defter ya da kağıt çizgili olmalıdır."
(Bekçi, Oğlak Yay. 2003)

3. DOĞAN HIZLAN


"(...) Ben siyah, klasik dolmakalemlere tutkunumdur. Siyah mürekkepten pek hoşlanmasam da. Kalın dolmakalemler bana çok iri sarılmış zeytinyağlı dolmaları hatırlatır, kullanmayı sevmem. Ama tabii koleksiyonumda öyleleri de mevcuttur.

Sayılı miktarda üretilmiş kalemlere sahip olmanın hazzını yaşayanlar bilir. Mont Blanc'ın Ernest Hemingvvay modeli mesela...
Eski modellerin yeniden üretilmesi bence koleksiyonculara hakarettir. Bende var diye böbürlenirken, onu vitrinde görmek tansiyonumu hemen yükseltir. Sheaffer, 1940'ların Crest modelini çıkardı. Siyahını tercih edin lütfen. Altın, ucu dışında, kaleme yakışmıyor. Parker'ların 51, 61'ini hatırlamaz mısınız? O gizli uçları...

Gösterişli/gösterişçi kalemlere Dunhill ile Yves Saint Laurent'ı da ekleyelim. O kırmızı kocaman Yves Saint Laurent dolmakalemin albenisini inkar edemem. O kalemlerle insan sanki kendi için değil de başkaları için yazıyor. İtiraf edeyim ki, arada bir ben de gösterişli kalemlerle yazıyorum, teşhirci iblisin başını ezmek mümkün değil ki.

Harley Davidson'ı çok sevgili ve saygıdeğer bir dostum armağan etti, yeri başka, onu da spor kıyafet giydiğimde ve özellikle tatil günlerinde kullanıyorum.

Küçük dolmakalemleri severim, bu yüzden de zaman zaman Kaweco ile yazarım.

Bir de müstehcen Lamy kalemim var. Çünkü içi görünüyor, kalem de soyunursa böyle soyunur.

Mürekkep tutkusu

Dolmakalem deyince mürekkep gelir hatıra. Her dolmakalemi kendi mürekkebiyle dolduracaksın ama zamane icadı kartuşlara da kayıtsız kalmayacaksınız. Kalemin dış rengine göre içine aynı renk mürekkep koymak da gün oluyor icap ediyor. Bordo (burgundy) kaleminize aynı renk mürekkebi koymazsanız, bu burgundy Cross'u, Montblanc'ı niye aldınız öyleyse?
Mürekkep fanatikleri de vardır. Sevgili dostum Osman N. Karaca kahverengi mürekkepten başkasına yan gözle bile bakmaz.
Sabahattin Ali'nin yeşil mürekkep tutkusunu okumuşsunuzdur. En nefret ettiğim insanlar, kalemlerini uzatıp, senin mürekkebin vardır, doldur diyenlerdir.
Mor mürekkebe bayılırım, eski stampa mürekkebi ile sabit kalemin hatırlatıcısıdır."
(Hürriyet, 17.12.1995 )

4. HADİ ULUENGİN
"Ah, ah 'Montblanc' dolmakaleme zaten çok ihtiyacım var. Papaz lisesinde öğrendiğim kaligrafik yazıyı tekrar hatırlamam için mutlaka bu marka gerekiyor."
(Hürriyet, 22 Aralık 1996)