23 Şubat 2017

Dolmakalemin Ucunda



Yazının ruhu, denizci ve tüccar Fenikeliler sayesinde, 22 harf ile Akdeniz sularında yayılmaya başladı ve yeryüzü kültürünü genişletti. 

Bence kalemin ruhu ise ucunda ve mürekkeple olan ilişkisinde barınıyor. Kâğıt üzerinde gezinirken bizim ruhumuzu da inceltiyor, tıpkı mürekkep gibi incecik bir tabakanın içinde yayılıyoruz.

Geçenlerde bir kitapta yazının tarihiyle ilgili bir bölüm okurken dayanamayıp bir hatayı düzelteyim istedim ve Fenikelilerin ilk harfini çizdim.

Fotoğrafta da görüldüğü gibi kâğıda dokunan ucun çizdiği bir başka çizgi var, harfin içinde bir başka harf daha var, çizginin özü, mürekkep oradan yayılıyor.



Kültür ve sanatın da benzer bir temeli var, her şey orada kendine bir yer buluyor ve barınıyor: Güzellik, çirkinlik, incelik, kabalık derinlik, sığlık, bilgi, bilgisizlik.

Ben buna görgü diyorum. Çivi yazısı olmasaydı, belki kavramlar seslere dönüşemeyecekti, mağara duvarlarındaki resimler olmasaydı belki de fotoğraf makinemiz olmayacaktı, uygarlık bir başka yönde ilerleyecekti. Görgü, kalemin bıraktığı belli belirsiz iz gibidir. İsteyen bundan kendine güzel bir elbise çıkartır, isteyen üstündekileri yırtıp atar.  

21 Şubat 2017

Kaküno, John Berger, Ursula K. Le Guin


 
Okumak, yalnızlığın en güzel ilaçlarından biri. Gerçi Amerikan yerlilerine göre iyi ilaç acı olurmuş ama olsun bazı ilaçlar da başka cinsten. 

John Berger'ın Bir Fotoğrafı Anlamak kitabından sonra Ursula K. Le Guin hazretlerinin Lavinia kitabına başladım. 

Lavinia kitabına eşlik edecek dolmakalemi de seçtim. Aslında bir süredir kitapların kenarlarına not almayı bıraktım, martı resimleri, oklar, karalamalar filan yapıyorum. Pilot Kaküno'yu da görüldüğü gibi kişiselleştirdim. (Çöpe atmaya kıyamadığım bir ipi kendimce değerlendirmiş oldum.)

Kitap ise şöyle başlıyor:

"On dokuzuncu yaşıma girdiğim yılın mayıs ayında, kutsal yemeğe tuz almak için nehrin ağzındaki tuz yatağına gitmiştim."