Scrikss etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Scrikss etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

07 Mart 2017

Cumartesi Notları I


Geçtiğimiz cumartesi gününü bir süredir uğrayamadığım Beyoğlu'ndaki sahaflara verimli bir sefer düzenledim.

Önce Anabala Pasajı'na gittim ama biraz erken gittiğimden Nurtap Hanım'ın meşhur çizgi roman dükkanı 40 Ambar'ı açık bulamadım. Çizgi romanda uzmanlaşmıştır ama sadece çizgi roman dükkanı değil tabii, sinemadan fotoğrafa görsel sanatlarla birçok şey var bu dükkanda.

Ben de yönümü Aslıhan'a çevirdim. Balık Pazarı tarafından Aslıhan Sahaflar Çarşısı'na girdiğimde daha ikinci dükkanda Turgut Çeviker'in çıkardığı Güldiken dergilerini gördüm. En önde bulunan derginin kapağındaki karikatür İzel Rozental'a aitti. İzel Rozental karikatürist olarak ünlüdür ama kalem meraklıları kendisini daha çok Scrikss kalemlerinin yöneticisi olarak tanır.


Aynı dükkanda yabancı kitapların olduğu bölümde kapağına bayıldığım bir şiir kitabı gördüm. Kime ait diye düşünüp karıştırmaya başladım. Meğer kapaktaki fırça izleri Henri Michaux'ya aitmiş.

Daha öğrenciyken Plume adındaki öykü kitabıyla karşılaşmış ve hayranı olmuştum. Daha sonra neye ilgi duyduysam karşıma Henri Michaux çıktı.

Henri Michaux'nun "Açı Direkleri" kitabından iki düşüncesi:

"Yalnızca sakınarak öğren! Tüm bir yaşam yetmiyor sonra öğrendiklerini unutman için. Safça, boyun eğerek ve sonuçlarını düşünmeden - masum! - zihnine girmesine izin verdiklerini unutman için..."

"Kusurların mı? Telaşa gerek yok. Düşüncesizlik edip onları düzelteyim deme. Sonra yerlerine ne koyacaksın ki?" 
 



Çok kaliteli bir kağıda basılan bu şiir kitabı Suzie isimli birine armağan edilmiş, çok zarif bir şekilde incecik bir uçla kitabın ilk sayfasına notlar alınmış. (Faber-Castell Ecco Pigment 0.1 olma ihtimali yüksek, yakında bu kalemi anlatacağım.)

24 Şubat 2017

Scrikss 419 ve Dünyanın Bütün Kuşları

Scrikss 419 ve Lavinia. Kitabın kapağı zarar görmesin diye a3 çıktı ile kapladım.

Bazen bir roman okumanın en iyi yanı etkileyici bir öykü dinlemek değildir. Bence bir kitap okumanın en güzel yanı kalbe dokunan o cümleyi bulabilmektir.

O cümleyi bulduğum an kitabı okumaya ara veriyorum, güzel bir cümle içimde büyüsün isterim, oturup deftere yazıyorum hemen. Kalemin ucu kâğıda dokunurken gönlümde de iz bırakıyor.

"Doğudaki tepelerin ardında gökyüzü aydınlıktı ve dünyanın bütün kuşları ötüyordu."
Ursula K. Le Guin, Lavinia, Metis Yay., 2014, s.98

13 Ocak 2015

Eski kalemlerin ruhu


Kalem: Scrikss 17 (1964 doğumlu), Mürekkep: Montblanc Ink of Joy (2011)

Eski dolmakalemler, sahaflardan alınan güzel kitaplara benziyor. Orasında burasında çizikler oluyor ama güngörmüş, sağlam ve dayanıklı oluyorlar. Üstelik yeni kalemlerdeki çiğlikten ve bilgisizlikten eser yok eskilerde.

Eski kalemler, nefes almayı, hayatta kalmayı öğrenmiş oluyorlar. Hem öyle çıtkırıldım da değiller, tabiri caizse eski kalemler feleğin çemberinden geçmiş oluyorlar. Eski kalemler benimle konuşabiliyor, yeni kalemlerle konuşmak ise çok zor.

Yeni kalemlerin çoğu kibirli ve bağnaz. Yeni kalemlerin üretiminde para hırsının ön planda olduğunu düşünüyorum, daha ucuza ve daha hızlı bir şekilde üretildiklerinden olsa gerek kendilerine güvenmekte zorlanıyorum.

Eski kalemlerin daha anlayışlı olduklarını söyleyebilirim: Eskiler kâğıt ve mürekkep konusunda öyle müşkülpesent değiller. Eskiler eğer bir hastalığa yakalanmadılarsa öyle kolay kolay üzmüyorlar yeni sahiplerini. Eski kalemleri seviyorum.

31 Aralık 2014

Yazı ve Yalnızlık

2014 ©bizans

Koca bir sene geçti.

Oğuz Demiralp, Yazı ve Yalnızlık kitabında şöyle diyor: "... bellek yitimler kuyusudur, gelecek umutlar deryası." Belleğimdeki raflarda neler var şöyle bir bakmak istedim:

Benim için çok şeyin değiştiği bir sene oldu. Yazıda ve yalnızlıkta başka bir evreye geçtim. Tek başına yaşamaya başladım. Ne denir bilmem, en az yazı yazdığım bir yıldı fakat yayımlanmış bir kitapla bu seneyi kapatıyorum. Tembel biri olmasaydım ikinci bir kitap daha olabilirdi. Olsun, hiçbir şey için geç değildir. Yazıya ve yalnızlığa devam.

Twitter ve Instagram'da yaşadığım saçmalıklardan bıktığım için bu mecralarda yazmayı ve fotoğraf paylaşmayı bıraktım.

Scrikss 17 koleksiyonumu tamamladım, çok mutluyum.

Şahane insanlar tanıdım. Kâğıttan turna kuşu yapmayı öğrendim.

Enfes kahveler içtim, çok ama çok güzel kitaplar okudum.

Mürekkepbalığı dergisi için bol bol fotoğraf çektim, yazı yazdım, ilan toplamaya çalıştım.

Ufuk açıcı bloglar keşfettim ve yazmaktan çok okumayı tercih ettim.

Çok güzel mürekkepler ve dolmakalemler gördüm, kullandım.

Önümüzdeki yıllarda daha çok yazı yazmak istiyorum.

Önümüzdeki yıllarda daha çok kitap okumak istiyorum.

Önümüzdeki yıllarda daha çok fotoğraf çekmek ve fotoğraf üzerine daha çok düşünmek ve yazmak istiyorum.

Önümüzdeki yıllarda daha çok kâğıt turna yapmak istiyorum.

Cümleten iyi seneler.

26 Aralık 2014

Bir haber ve bir söyleşi üzerine


Geçtiğimiz pazar (21.12.2014) Sabah gazetesinin ekinde "Kalemim olmadan asla!" başlıklı bir yazı yayımlandı.



Yazının girişindeki fikirlere, özellikle "Kalemin dijital çağa yenik düşmesi" önyargısına itirazımı sonraki yazıya bırakıyorum. Bu sayfanın sonundaki kısma gelince bana ayrılan bölümü gördüm. Birkaç cümle ile sayfaya konuk olmuşum. Öncelikle Salih Zengin'e teşekkür ederim. Yazı bence yeterli değil ama güzel bir derleme olmuş. Ancak iki sayfaya yayılacak bir yazı tek bir sayfaya düşünce pek çok şey atılmak zorunda kalınmış. En azından benim cümlelerim sorunlu olduğu için böyle düşünüyorum:
"Dolmakalem meraklılarının buluştuğu sitelerden birisi olan erguvankalem.blogspot.com.tr yöneticisi Mehmet Çelik "Bir blog açarak yazı kültürüne olan ilgimi başka insanlarla paylaşmak istedim. Çünkü cebimde dolmakalem görenlerin bazı soruları oluyordu, bu konuda bilgi eksikliği çoktu. Bir blog açarak kendi çapımda bir tanıtım yapayım demiştim, sonra örnek alındı ve çok site açıldı" diyen Çelik, sitesinin ziyaret trafiğinin oldukça iyi olduğunu kaydediyor."
Bu cümlelere bakılınca çok kibirli görünüyorum. Daha da vahim olanı söylemediğim  cümlelerin söylediklerimi özetlemek adına ben söylemişim gibi yayımlanması olmuş. "Blogumun örnek alındığını" söylemedim, blogumun "ziyaret trafiğinin oldukça iyi olduğunu" da söylemedim.

Oysa Salih Bey bana üç soru sormuştu, ben de uzun uzun cevap vermiştim. Bu nedenle söyleşinin tamamını aşağıda okuyunca yukarıda yer darlığından küçülen ve özetlenince farklı anlaşılabilecek ve ayrıca bana ait olmayan cümlelerin gerçekte oldukları halini görüp ona göre sağlıklı bir fikir edinebilirsiniz:


S.Z. >> Dolmakalemlerin sizin için anlamı ne ve neden bu blogu açtınız?

M.Ç. >> Lise yıllarında kullanılmış bir Sckriss 17 almıştım. Bu kalemin tasarımının güzelliğine, çizgilerinin pürüzsüzlüğüne ve gizli ucunun yumuşak yazımına hayran olmuştum. Daha önceki basit kalemlerime hiç benzemiyordu. Kartuşlu değildi pistonlu bir dolum sistemi vardı. Kâğıda bastırmak zorunda değildim, kesintisiz yazabiliyordum. Biraz meraklııyımdır, araştırmaya başladım, 1980'lerin sonunda ülkemizde doğru dürüst dolmakalem ve mürekkep yoktu. Üniversitede arşivcilik okuduğum sıradaysa derslerimizden biri kâğıt ve kitap sanatlarıyla ilgiliydi. Fatih döneminden kalma bir kitaptaki mürekkebin aradan 500 yıl geçmiş olmasına rağmen halen canlı olduğunu görmek yeniden yazı kültürüne olan sevgimi ve hayranlığımı artırdı, kâğıt üzerindeki yazı yüzyılları aşıyordu! 

Dolmakalem benim için tarih demek, sanat demek, gençliğim demektir. 25 yıl önce kullandığım dolmakalemi halen kullanıyorum, iyi bir dolmakalem zamana meydan okuyabiliyor, tükenmiyor. Dolmakalem incelikli bir zevktir, bilgi ve görgü gerektirir. Bir blog açarak yazı kültürüne olan ilgimi başka insanlarla paylaşmak istedim. Çünkü cebimde dolmakalem görenlerin bazı soruları oluyordu, bu konuda bilgi eksikliği çoktu. Üstelik dolmakalem uçlarınının değişebildiğinden bile habersiz çok sayıda kırtasiyeci vardı. Bir blog açarak kendi çapımda bir tanıtım yapayım demiştim. Çok bildiğimden değil, bir yandan öğrenmek için blogta yazmaya başladım.

S.Z. >> Bu tarz bloglar çok mu ve dolmakaleme ilgi nasıl?

M.Ç. >> Erguvan Kalem isimli blogumu açtığım sırada sadece Ali İkizkaya'nın "Yazmak Keyiftir" isimli blogu vardı. Ali Bey, teknik açıdan üst düzey bilgiye sahiptir. Halen bu konularda ondan daha bilgili bir yazı adamı göremedim. Ben ise daha çok dolmakalemin kültür tarihi ve duygusal yanıyla ilgileniyordum. Biz yazmaya başladıkça, ilgi çoğaldı, kırtasiyeciler de bir şeyler öğrenmeye başladı, meraklılar da öğrendi. Bazı arkadaşlarımız sadece öğrenmekle kalmadılar kendi kişisel düşüncelerini paylaşmak için blog açmaya başladılar. 
Bilgi ve görgü de arttı haliyle. Bunun sonucunda bilinçli müşterilerden gelen talep doğrultusunda 4 yıl önce ülkemizde bulunmayan marka dolmakalem ve mürekkepler getirtilmeye başlandı. Yine ilk defa yazı kültürüne yönelik, Mürekkepbalığı isimli bir dergi çıktı. Ülkemizde ilk defa Mürekkepbalığı dergisinde sayfalar süren dolmakalem ve mürekkep incelemesi yayımlanıyor ve koleksiyoncularla konuşuluyor.


S.Z. >> Sitenizin nasıl bir ziyaretçi trafiği var?

M.Ç. >> Yıllar içinde çoğalsa da Erguvan Kalem'in hiçbir zaman çok ziyaretçisi olmadı. Benim de takip ettiğim çok daha popüler kalem blogları var. Fakat sanıyorum en çok e-posta alan blog Erguvan Kalem'dir. Her yazıdan sonra, e-posta adresime mektuplar geliyor. Kimi uzun, kimi kısa olan bu mektupların bir kısmı benim yazdığım blog yazısından çok daha güzel oluyor.
Yeni bir kalem ve mürekkep almak isteyenler diğer bloglara gidiyor, ben de zaten bu tür soruları genellikle diğer bloglara yönlendiriyorum, bu tür sorulara ayıracak vaktim yok maalesef. Fakat yazı kültürüyle, yazarlarla, şairlerle, yazarken geçen zamanla ilgili, tarihle ve yazı yazmanın duygusal yönleriyle ilgili e-postaların her birini cevaplamaktan mutluluk duyuyorum.



10 Mart 2013

Mürekkep lekesi



9 Mart 2013 benim için önemli bir gün oldu. Dolmakalemlerin mürekkep değiştirme törenleri lekesiz olmaz. Bu vesileyle mürekkep lekelerinin de çok kıymetli olduğunu öğrendim. Yeni fotoğraf makinem hayırlı olsun.



Mürekkep: Aniki Birhan Keskin
Dolmakalem: Scrikss 17

18 Eylül 2010

Scrikss 419

Scrikss 419


Scrikss 419 isimli dolmakalem, 1989'da üretilmeye başlanan, 2000'li yılların başında (büyük olasılıkla 2003) üretimine son verilen vidalı ve saklı piston dolum sistemine sahip bir model.


Scrikss 419, akrilik reçine gövdesi, şeffaf mürekkep seviye penceresi ve F ile M arası altın kaplama ucuyla ülkemizde üretilmiş belki en usta işi dolmakalem.


Ne yazık ki üretilmediğinden bulunması artık zor. İsteyenler olsa bile üretilmesi de çok zor. Çünkü 80' ve 90'lı yılların işçilik şartları ve dönemin kalite anlayışıyla üretilen bu modelin maliyetinin yüksek oluşu önemli bir bahane.


Ancak bence en önemli neden artık böyle bir isteğin olmaması.
Scrikss kalemlerini çok seviyorum ve her yerde savunuyorum ama bütün modellerine genel olarak baktığımda bir olmamışlık ve heyecan eksikliği de görüyorum.

Maalesef Scrikss firması yaratıcılıktan çok uzak bir anlayışa sahip. Lamy çok popüler olduğundan belki sağlıklı bir örnek değil ama ama Omas gibi herkesin bilmediği küçük bir atölye bile çok daha kült modeller (360 gibi) üretmiştir ve dünyanın her yerinde meraklısı vardır. 



13 Eylül 1989, Milliyet

Aynı standartlarda olmayabilirdi ama bence Alman standartlarının üstün yönlerine özenip Lamy Safari benzeri sert plastik bir gövde ile ve çeşitli renklerde Scrikss 419 üretimine devam edilebilirdi. 


Ne yazık ki Scrikss'in üzerine titrediği ve sahip çıkabileceği bir mirası yok. Daha doğrusu hem var hem yok. Sanki Scrikss önce üretiyor sonra unutuyor. Bu nedenle istikrarlı bir üretim süreci ve sürekli geliştirilen bir modeli yok.


Oysa küçük dokunuşlarla (kaliteli ve pratik bir uç, biraz daha fazla mürekkep alabilecek bir gövde ve sağlam bir piston, belki farklı bir klips ile) Scrikss 419 dünyaca tanınan kült bir kalem olabilirdi.


Scrikss 419 her şeye rağmen ş
imdi sadece meraklılar için kült bir model sadece.

Tekvin

Scrikss 17



"Kırmızı mürekkep için Grekçede "melanion kokkinon', Latincede 'minium' ya da 'rubrica' kelimeleri vardır. Erguvan renkli mürekkep ('cinnabaris' (Plinius, nat.hist. 33, 115-117) 'sacrum incaustum') Byzantium'da imparatorların özel kullanımları için vardı."
Bedia Demiriş, Eskiçağ'da Yazı araç ve Gereçleri, İstanbul 2002, s.22 (3. baskı)


Yazıyla başladı insan, yazıyla kendini anlattı, tarihini ve efsanesini bildi, kendini kandırdı, kendini sevdi.

Sevgili kalem, sevgili defter ve sevgili harfler.

Yazı sanatının bütün arkadaşları, yazmanın güzelliğini ve yazının kalitesini artıran bütün araçları, gereçleri, kalp ve akıl nesneleri, onların güzel imgeleri.

Hepsiyle yazmak, fotoğrafını çekmek ve yeniden yazmak istiyorum.

Kalemseven, defterseven ve hurufatsevenlere küçük bir merhaba olsun.