ink etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ink etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

09 Kasım 2018

Turnalar


İnsan bazen yazmak istemiyor, sadece mürekkebi kâğıda dökmek, kâğıdın da turna olup uçmasını istiyor.

08 Mayıs 2017

Sıradışı Mürekkep Şişeleri


Montblanc'ın bu mürekkep şişesini daha önce hiç görmemiştim.

Tombik gövdesiyle oldukça güzel görünen bir mürekkep şişesi.


FİLLİ BOYA

G. Bouhon

Bira şişelerine benzeyen ilk mürekkep şişelerini gördüğümde şaşırdığımı itiraf ediyorum. Ancak şimdi alıştım. Bir zamanlar bu tarz mürekkep şişelerinden çok üretilmiş. Avrupa müzayedelerine meraklı olanlar çokça görebilir. G. Bouhon şişelerindeki fil çok iyi bir fikir. Mürekkebin uçmayacağı garanti edilmiş! Önce gözler ikna olmalı.

Bogaerts


Çini mürekkebi ama görünüşe aldanmayın. Bu mürekkep şişesi Hollandalı Bogaerts firmasının ürünü.

Pelletier


Coca-Cola şişelerini andıran bu şişe de şaşırtıcı.

Firma ise Belçikalı Pelletier firmasının ürünü.

J.Herbin


Bir zamanlar J.Herbin firmasının mürekkep şişeleri böyleymiş.

Kraliyet mürekkebi, haliyle güzel görünüyor.


 Günümüzde Iroshizuku ile fırtınalar estiren Pilot da klasik tavırdan biraz ayrışan çeşitli mürekkep şişeleri üretmiş. Çok örnek var ama yukarıda görülen örnek en beğendiğim.



Önce Kutman sanıp çok şaşırmıştım, değilmiş, Klutman yazıyormuş. (Bilindiği Kutman'lar şarapçılıkta yüzyıllık bir mirasın sahipleri.)

Şişeye böyle bakınca mürekkep içmek anlamlı geliyor.

Şurup gibi mürekkep: Luctor

Görülen örneklerden de anlaşıldığı gibi bir zamanlar mürekkep bolca kullanılan bir malzeme. Bir litrelik (öğrenciler için hesaplı fiyatı olan) mürekkep şişeleri de kırtasiyelerde satışa sunulmuş.

P.W. Akkerman
Geçmişten günümüze bir şey kaldı mı diye merak edenler vardır belki.

Böyle düşününce aklıma hemen P.W. Akkerman geliyor (kuruluş 1910). Hem eşsiz hem de günümüz için alışılmadık olan tasarımıyla geçmişi yaşatmaya devam eden bir mürekkep şişeleri var.

17 Nisan 2017

Bir Labirent Olarak Mürekkep

Henriette Browne, Enfant écrivant, 1870
Arapça; midâd, hibr, Farsça; siyâhî, zekab, zügâlâb, denilen sıvı yazı malzemesine Türkçede mürekkep denilmektedir. 

Üstad Uğur Derman, İslam Ansiklopedisi'nin mürekkep maddesinde bunun nedenini basitçe açıklar. Mürekkep sözcüğü de Arapçadır, terkip edilmiş, birleşik anlamındadır ama "Birkaç maddenin birleşiminden oluştuğu için Türkçe’de mürekkep denilmektedir."

Mürekkep sel gibidir ve tabiatı gereği kontrolü zor bir malzeme olduğundan, kalıcı olması da gerektiğinden hem binlerce yıl boyunca hem içeriğini oluşturan maddelerin, hem de akış yolunun (kalem) istikrarlı olması için çeşitli yöntemlerin denenmesi gerekti. Mesela basit bir metin için bile tüy kalemin binlerce kez hokka ile temas etmesi gerekiyordu. 

Nihayet 1880'lerde yazı araç gereçlerinin 6 bin yıllık tarihi boyunca en önemli gelişim yaşandı ve mürekkep akışı dolmakalem ile büyük ölçüde kontrol altına alındı.

Ya da öyle zannedildi. 

Mürekkebin tarihine baktığımızda aslında hiç kontrol altına alınamadığını görürüz. Bir damla mürekkep bile kâğıda düştüğünde yayılır. Fikirler de mürekkep sayesinde yayıldı, kâğıdın yüzeyinden aşağıdaki tabakalara indi. (Bu arada mürekkep boyut değiştirdi, somut olmayan mürekkep bile ortaya çıktı. Yine de analog verilerin kalıcı olduğunu bilenler bu yeni mürekkebi de yardımcı olarak kullandı ve fikirlerini yaymaya devam etti.)

Ancak mürekkebin en büyük sıkıntısı yine kendisini oluşturan sudur. (Dünyayı değiştiren bu sıvı yazı malzemesinin çok az bir kısmı yüzde 88 su, yüzde 12 boyar madde, çoğunluğu ise yüzde 98 su, yüzde 2 boyar maddeden oluşur. Önemli olan boyar maddenin kalitesidir.) Bu nedenle mürekkebin tutunduğu yerde durmasının zorlukları vardır. Nemli ortamlardan, sudan uzak tutulması gerekir.  

Her şeye rağmen, hatta kendisine rağmen mürekkep yol açar, yollara götürür. Aklınızda hiçbir şey olmadan yazı yazmaya başlayın, mürekkep kendi yolunu bulacaktır. Yazmaya başladığınızda belki de daha önce hiç düşünmediğiniz bir yere varacaksınız. Düşünceler de mürekkep ile birlikte akar. 

Yine de mürekkebin en büyük çelişkisi kendi yapısından kaynaklanır. 

İyiye, güzele giden yolda insanın da en büyük çıkmazı yine kendisi değil midir?

23 Haziran 2014

Kalem, Kâğıt, Mürekkep



Her kalem bir ruha karşılıktır, her mürekkep bir vaktin görüntüsü.

Mürekkep kendi rengine bakmaz oysa, ona bakanlar kendilerini görürler. Mürekkep kendi inancını yaşar ve kimseyi güzelliğine inandırmak zorunda değildir. Kâğıt anlasın yeter.

Kâğıt ise içbükey bir zemindir.

Peki ama kâğıt ne anlar benden, senden? Ne anlar kırık bir kalbin öfkesinden, acısından ne anlar? Hiç anlamaz olur mu? Kâğıt, ilgilenmiyormuş gibi görünüp aslında içten içe dertlenen bir varlıktır. Ağlamıyormuş gibi görünüp, gözlerini kapatan, yalnızlığını içine döken birisidir. Sevilmediğini düşünüp, ölmeye yatan bir kahramandır kâğıt. Erikli tavuk yazın üstüne, gülümser. Dilinin ucuna gelen bir kelime yoktur.

Merdivensiz bırakıldığımız kör bir kuyudur kâğıt. Rengine aldanmayalım. Beyazın bir yerde insanı görmez ettiğini bilmemiz gerekir. Ancak karanlıkta açabiliriz gözlerimizi. Ruhumuzun kalemi uykuya doymaz, dünya üzerinde nasıl bir iz bıraktığını anlamaz bile bazen. Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna'da bu durumu anlatmıştı.

Kağıt ile toprak arasında bir benzerlik var. Toprak kendi başına olmaktan mutlu, biraz su olsa hiç fena olmaz, yine de susuz da şekil değiştirip yine aynı yerde durabilir. Toprak kimseye ihtiyaç duymaz ama ağaçlar öyle değil. Onlar hem toprağa hem suya muhtaç. İnsan da ağaca benzer bir halde yaşıyor. Kâğıt beklemeyi biliyor, umurunda bile değil denebilir mi? Denemez.

Tabiat kâğıttır. Her yağmur, her fırtına bir iz bırakır üzerinde. Zaman, yalnızlık ve yalnızlığın her ilacı bir iz bırakır. Dokunuş bir ilaçtır. Kâğıt, özlem doludur, ağlamaz, kendini yerden yere vurmaz, ne kadar yalnız olduğunu hiç söylemez, suskundur, konuşmanın anlamsızlığını anlamış susmuştur. Kalem anlasın ister belki, mürekkep kendisini bilsin ister.

Mürekkep insanı bekler, onun kendine has bir şiiri vardır. Kâğıda sarılmak isteyen şiirdir mürekkep.

Güzel bir iz bırakmadan geçmek olmaz. İzler hiç silinmese de, her defasında bu izleri okumak bazen mutluluk bazen acı verse de, yine de izler önemlidir, "bir bakış bile yeterken" kimi izler yakıcıdır.

Bizler kalem gibiyiz, dünya defter gibi.

Her kalem bir gün kırılır. 

Mürekkep uçar, mürekkep dökülür.

Yazının da sonu var, o da unutulur. 

Kâğıt uzaklara dalıp gider, bir yangına kadar.

Mürekkep bizim arzularımız, kalem aynamız.

Boş defter olmaz olsun.


14 Kasım 2013

Yazının fotoğrafı



Yazmak, kâğıda gönlümüzden geldiği gibi yazabilmek kişisel bir devrimdir. Fikirler zihnimizde mürekkep gibi sıvı katmanlar halinde bulunur sanki. Bu yüzden olacak yazının katılığı, kağıt üzerindeki yerini yadırgıyorum bazen. Yazdığımız her vakit iyi olamıyoruz, kederle yazılan cümlelerimiz daha çoktur. Belki de yazdığımız her an kendimizden bir şeyler saklıyoruz veya kendimize yeni bir şey söylüyoruz. 

"BU CÜMLELERİ BEN Mİ YAZMIŞIM?"

Tuhaf, ekşi bir elma dilimi gibi ağzımızda bizi tuhaflaştıran şeyler yazdığımız olmuyor mu deftere? Hele yıllar önce yazdıysak, karşılaştığımız gün bir yabancı gibi bakmıyor muyuz söylediklerimize? Demek ki yazı büyüyen bir şey diyorum, bizimle birlikte kök salan bir ağaç, yazdıkça kalbimize daha çok yerleşen bir aşk. 

Kişi, tıpkı büyüyen, gelişen ve değişen harflerimiz gibi ruhen hep aynı yerde kalamaz. Yazı fotoğraf gibidir. Fotoğraflarda yıllar önceki halimize bakarken hiç düşünmez miyiz? Kalemin kapağını kapattığımızda, mürekkep kağıdın üzerinde usulca kurur ya, işte bu an, fotoğrafımızın çekildiği bir zaman dilimidir. Yüzümüz harflerimize bakarken, biz kendimize bakarız. Kimi görüyorum kağıda baktığımda? Kimi görüyorsun? Kimi görüyoruz? 

YAZININ FOTOĞRAFI BİZE DAHA YAKIN

Fotoğraftan çok daha yakındır bize yazımız. Tuhaf ama ne yazdığımızın bir yerde önemi yok. Yazının ruhu yazılanın aksini söyleyebilir. Deftere bakan suretimiz ışıldıyorsa veya hüzünle bakıyorsa kâğıtta oturan harflerimiz de öyledir; y'nin kuyruğu keyifle köşesine kurulmuşsa, a'nın şapkası isyankar duruyorsa, ö'nün yüzü yorgunsa, "m" hayal görüyormuş gibi kanat takıp uçuyorsa, yazdıklarımız içerikten bağımsızdır. 

10 Mart 2013

Mürekkep lekesi



9 Mart 2013 benim için önemli bir gün oldu. Dolmakalemlerin mürekkep değiştirme törenleri lekesiz olmaz. Bu vesileyle mürekkep lekelerinin de çok kıymetli olduğunu öğrendim. Yeni fotoğraf makinem hayırlı olsun.



Mürekkep: Aniki Birhan Keskin
Dolmakalem: Scrikss 17

30 Nisan 2012

Pilot 78G ve diğer ufak tefek işler


Pilot 78G modasına uyarak ben de nicedir merak ettiğim bu dolmakalemi Ali İkizkaya'nın himmetiyle edinmiştim. 

Pilot 78G sade, mütevazı çizgilere sahip, gösterişsiz bir dolmakalem. Açıkçası ilk gördüğüm vakit, bende biraz hayal kırıklığı yarattı. Fakat kapağı açıp sahip olduğu çok kaliteli ucu gördüğüm vakit fikrimi hemen değiştirdim.

Yine de dolmakalem, mürekkep, kağıt işlerinde şüphe esastır. 'Yazmadan anlaşılmaz' düsturundan hareketle elimdeki en kaliteli mürekkeplerden biri olan Diamine Teal ile dolmakalemimi vaftiz edeyim istedim. Teal'ı değil ama Diamine'ı iyi biliyordum. Çünkü tok, kendinden emin, yoğun bir kıvama sahip mürekkepler üretiyorlar.

Mürekkepten sonra işin en güzel kısmı olan yazmaya gelmişti sıra. Yazmak bence dolmakalemin kendisinden çok daha değerli.

Yazıyorum, dolmakalem şahane, elime tam oturan cinsten bir yapıda, fakat yazarken bir şeylerin yolunda gitmediğini düşünüyorum.

Nedense dolmakalem kağıt üzerinde istediğim hızda yürümüyor. Acaba hata mı yaptım diyorum, dolmakaleme iyiye ısınmışım, ona toz kondurmak da istemiyorum. Lakin yazı yazma hızım belirgin bir şekilde kesiliyor. 

Yazanlar bilir, her dolmakalem kullanıcısının kendine göre bir yazım hızı vardır. Buna göre bir dolmakalem seçer. Yazma tarzı ile dolmakalem uyumu gerçekleşirse o zaman yazmanın zevki katmerli olur. Benim bildiklerim bunlardı.

Elbette bilemediğim şeyler var. Teknik konularda çok fazla bilgi sahibi değilim. Belki hiç bilmeyene göre birtakım bilgilere sahibimdir, fakat bilenlerin yanında cahil kalırım. Hem zaten dolmakalem dünyası öyle uzaktan göründüğü gibi basit değil. Benim gibi insanlar bir denizin yüzeyine bakar gibi bakıyor. Fakat konunun inceliklerini bilenler denizin altını da biliyor!

Böyle zamanlarda bir bilene danışmakta fayda vardır. Ben de öyle yaptım. Göcek Padişahı'na bir danışayım dedim. Neyse, konuyu uzatmayalım: 'Dolmakalemden eminim, mürekkepten de eminim, yolunda gitmeyen nedir acaba, derdime bir çare' diyerek durumu arz ettim.

"Doğu ile Batı arasındaki farkları unutuyorsun" diye bir yanıt geldi. Kısa ve öz. O zaman anladım. Teşekkür ederek telefonu kapattım.

Sorun ortadaydı: Doğu'da üretilmiş bir dolmakalemi Batı'da üretilmiş bir mürekkeple kullanmaya çalışıyordum. Diamine, mürekkebi uca ulaştıran geniş kanallara sahip Batı ürünü dolmakalemleriyle çok iyi anlaşıyordu elbette. Genellikle biraz daha ince kanallara sahip Doğu ürünü dolmakalemler ise yine bu bölgeye has akışkanlığı yüksek, kağıda hemen nüfuz eden mürekkeplerle çok uyumluydu.

Doktor derdimin teşhisini yapmıştı. Geriye sadece tedavi safhası kalıyordu. Ancak bu sefer de elimde hiç Doğu tarzı mürekkeplerden olmadığı gerçeği ortaya çıktı. Keşke elimde Pilot'un aşağıdaki Iroshizuku mürekkeplerinden biri olsaydı diye düşündüm:


http://www.ciar-roisin.net/photos/ink/Iroshizuku-04.jpg
http://image.rakuten.co.jp/voice/cabinet/bungu5/iroshizuku_color11.jpg

Kara kara düşünürken, markadan ziyade özelliğe bakmak gerektiği aklıma geldi. 

Bende Iroshizuku gibi Doğu'da üretilen kaliteli mürekkeplerin yapısal özelliklerine sahip ev yapımı Aniki marka bir mürekkep vardı zaten. 

Türkiye'nin güneyindeki evinde çılgınlık yaparak kendi mürekkebini kendi üreten bir mühendisten almıştım.

Böylece Aniki Aperlai mürekkep ile Pilot 78G'yi tanıştırdım. Artık buna tanıştırma mı denir, düğün mü denir bilmiyorum artık! Dolmakalemin havası değişti birden. Kağıt üzerinde dolmakalemin neşeyle gezindiğini hissettim. Durmak, duraksamak yok. Tek sınır kağıdın bittiği yer.

Yazmak böyle bir şey.

Şimdi bütün söylediklerimi unutun. 

Anlatmak istediğim tek şey şu olabilir şimdi: 

Küçük şeylerle, bir damla mürekkeple bile mutlu olabiliyor insan.

Dolmakalem ile yazma güzelliğini, dolmakalem ile yazma sevgisini tatmayanlar için üzülüyorum. 

Belki itiraz edecekler olabilir. Kabul ediyorum biraz meşakkatli bir sevgi bu, emek ve sabır gerekiyor. Hem mürekkep bulaşmış parmaklarla gezinmeyi herkes istemez. Bazı insanlar bu lekelere talip olur. Onlar da zaten dünyaya başka bir açıdan bakmayı sevenlerdir.

Uğruna çaba göstermediğimiz şeylerin tadını tam manasıyla çıkaramayız diye düşünüyorum.

(Bir de çini mürekkebi ile yazma güzelliği var. Dolmakalemçokseverler bile yabancıdır bu tarza. Daha önce şöyle bir değinmiştim.)

Üst kısımda Diamine Teal, altta Aniki Aperlai karalaması (Pilot 78G B)

Bana gelince, yeni kalemimle gönlümün istediği tarzda yazabiliyorum artık. 

En çok sevdiğim dolmakalem olan tatlı-sarı renkli Lamy Safari'nin yanına bir de Pilot 78G'yi (saygı duruşunda bulunarak) ekledim.



Okumalık:

27 Ağustos 2011

Victor Hugo mürekkebi

http://quovadisblog.com/wp-content/uploads/2011/07/encrehugo.jpg
via http://quovadisblog.com/



Eğer yazarlar adına mürekkep üretebilseydim, Abdülhak Şinasi Hisar mürekkebi yeşil veya mürdüm eriği moru, Ahmet Haşim mürekkebi orman yeşili, İlhan Berk mürekkebi kuzguni siyah, Turgut Uyar mürekkebi mavi, Birhan Keskin mürekkebi kahverengi, Şule Gürbüz mürekkebi ise koyu kırmızı olurdu.




05 Şubat 2011

Bethge No.9


Kırmızı kadim bir renktir.

Sanki parfüm şişesi gibi duran kırmızı bir mürekkep şişesi görünce dayanamayıp baktım, nicedir aradığım kırmızıya yakın bir tonda (karminrot/blushing red) olduğunu görünce de aldım. Oysa bilinen ve eski markalardan şaşmamak gerektiğini söylerim kendime hep. Meğer bildiğim bir marka imiş şişenin altında J. Herbin yazıyordu. :)

Böylece yeşilden sonra kırmızıya da bulaştık -ki senelerce kaçtım ben bu renkten- sonumuz hayırlı olsun diyerek kırmızı mürekkep defterini de açıyoruz.

Mürekkebi Cross atx kalemimde kullandım ilk kez. Lamy Safari veya Al-Star'da nasıl tepki verecek merak ediyorum ama şimdilik ilk izlenimim olumlu sayılır.

Hoş bir kırmızı olan Bethge No.9, basit ve çiğ değil, kiremit rengine yaklaşan bir tonda. Yazdıkça kalemin hızına göre (zaten dolmakalemlerin en güzel yanlarından biridir bu) açıktan koyu tonlara varan bir değişim görülüyor. Yine de bir kaç damla siyah katmak ve sonucu bir de öyle değerlendirmek istiyorum.

Bethge No.9 mürekkebinin kötü bir yanı da var, hiç kalender değil, kağıt seçiyor. Hele benim en çok sevdiğim dikişli asitsiz Moleskine Cahier defterlerine (çok kullandığımdan dolayı ucuz olduğu için seviyorum bu defterleri 3 tanesi 11 TL, pahalı defterleri sevmiyorum, onlara yazı yazmakta zorlanıyorum zaten) hiç yanaşmadı. Moleskine Cahier defterinin kağıdı kalitesiz ve gözenekli bir kağıt olduğundan, mürekkep de tabiatı gereği yayılmaya elverişli olunca sonuç çok iyi olmuyor.





Moleskine Cahier defterde görüldüğü gibi kağıdın kalitesizliğinden kaynaklanan bir dağılma var.


Nispeten daha kaliteli olan Moleskine Volant defterde ise mürekkep fazla dağılmıyor.

İyi mürekkep iyi kağıt istiyor vesselam.

___________________________________________
Tinten: Tinte cool colours No.9 karmin rot
Ink: Ink Cool Colours No.9 blushing red

26 Kasım 2010

Rotring Brillant



Rotring Brillant çok güzel bir mürekkepmiş. Siyah olanı aldım ve adı gibi parlak bir siyah renge sahip çıktı, fiyatı da kalitesine göre çok iyi, sadece 10 lira verdim. Dün Parker Quink Black almıştım (7,5 lira, 57ml yeni logolu şişe) fakat yazmaya başlayınca mavi-siyah (blue-black) olduğunu gördüm. Bu açıdan bakınca Rotring'in mürekkebi insanı aldatmayan cinsten. Sheaffer de aynı Parker gibi tam siyah değil, neredeyse gri diyebileceğim melankolik bir tona sahip. Rotring'den sonra şimdiye kadar gördüğüm en güzel siyah renge Caran d'Ache'ta rastladım. Caran d'Ache'ın fiyatı ise 25 lira. (Yeni şık ağır cam şişelerdekiler ise 35 lira civarında.)

Satıcıların çoğunu gezdim ve mürekkep konusunda iyi olan, elinde yeterince çeşidi olana rastlamadım henüz. Hangi dükkana giderseniz gidin fazla çeşit bulamıyorsunuz. En fazla mürekkep barındıran yerde ise bir Herbin çeşitleri vardı, orada da diğer markalar yoktu.

Kırtasiyeciler mürekkebe gereken önemi vermiyor ve çeşit bulundurmuyor.

15 Ekim 2010

Mor zamanlar




Rengin Saltık'ın Milli Reasürans Sanat Galerisi'ndeki beni hayallere sürükleyen sergisini gezdikten sonra içim yine yazıyla ve resimle dolduğundan nicedir istediğim mor renkli mürekkebi almak için bir coşkuyla Sirkeci'ye uzandım.
Morlar eflatunlar arasından nihayet J. Herbin ve Waterman arasında bir tercih yapmak gerekti ve daha koyu bir tonda olduğu için Waterman'ı seçtim (Herbin 25 Tl, Waterman 15). 

Şimdi mürdüm eriği adını verdiğim Lamy AL-star kalemimde Waterman mürekkep var. Hoş bir renk. 

En iyi mürekkep şişesi tasarımları arasında belki de ilk sıraya adını yazdırabilecek denli zekice düşünülmüş Waterman mürekkep şişesi de dünya güzeli. Köşeli yapısından dolayı mürekkep iyice azaldığında bile şişeyi yatırınca sabit durabiliyor.