fountain pens etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fountain pens etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Haziran 2014

Kalem, Kâğıt, Mürekkep



Her kalem bir ruha karşılıktır, her mürekkep bir vaktin görüntüsü.

Mürekkep kendi rengine bakmaz oysa, ona bakanlar kendilerini görürler. Mürekkep kendi inancını yaşar ve kimseyi güzelliğine inandırmak zorunda değildir. Kâğıt anlasın yeter.

Kâğıt ise içbükey bir zemindir.

Peki ama kâğıt ne anlar benden, senden? Ne anlar kırık bir kalbin öfkesinden, acısından ne anlar? Hiç anlamaz olur mu? Kâğıt, ilgilenmiyormuş gibi görünüp aslında içten içe dertlenen bir varlıktır. Ağlamıyormuş gibi görünüp, gözlerini kapatan, yalnızlığını içine döken birisidir. Sevilmediğini düşünüp, ölmeye yatan bir kahramandır kâğıt. Erikli tavuk yazın üstüne, gülümser. Dilinin ucuna gelen bir kelime yoktur.

Merdivensiz bırakıldığımız kör bir kuyudur kâğıt. Rengine aldanmayalım. Beyazın bir yerde insanı görmez ettiğini bilmemiz gerekir. Ancak karanlıkta açabiliriz gözlerimizi. Ruhumuzun kalemi uykuya doymaz, dünya üzerinde nasıl bir iz bıraktığını anlamaz bile bazen. Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna'da bu durumu anlatmıştı.

Kağıt ile toprak arasında bir benzerlik var. Toprak kendi başına olmaktan mutlu, biraz su olsa hiç fena olmaz, yine de susuz da şekil değiştirip yine aynı yerde durabilir. Toprak kimseye ihtiyaç duymaz ama ağaçlar öyle değil. Onlar hem toprağa hem suya muhtaç. İnsan da ağaca benzer bir halde yaşıyor. Kâğıt beklemeyi biliyor, umurunda bile değil denebilir mi? Denemez.

Tabiat kâğıttır. Her yağmur, her fırtına bir iz bırakır üzerinde. Zaman, yalnızlık ve yalnızlığın her ilacı bir iz bırakır. Dokunuş bir ilaçtır. Kâğıt, özlem doludur, ağlamaz, kendini yerden yere vurmaz, ne kadar yalnız olduğunu hiç söylemez, suskundur, konuşmanın anlamsızlığını anlamış susmuştur. Kalem anlasın ister belki, mürekkep kendisini bilsin ister.

Mürekkep insanı bekler, onun kendine has bir şiiri vardır. Kâğıda sarılmak isteyen şiirdir mürekkep.

Güzel bir iz bırakmadan geçmek olmaz. İzler hiç silinmese de, her defasında bu izleri okumak bazen mutluluk bazen acı verse de, yine de izler önemlidir, "bir bakış bile yeterken" kimi izler yakıcıdır.

Bizler kalem gibiyiz, dünya defter gibi.

Her kalem bir gün kırılır. 

Mürekkep uçar, mürekkep dökülür.

Yazının da sonu var, o da unutulur. 

Kâğıt uzaklara dalıp gider, bir yangına kadar.

Mürekkep bizim arzularımız, kalem aynamız.

Boş defter olmaz olsun.


13 Ocak 2011

Pelikan M200, Lamy ve Hat Sanatı


Bir delilik yaptım ve 5 tane Lamy dolmakalem alacağıma kendime bir tane Pelikan M200 aldım. Pelikan M200 hayallerimdeki dolmakalemlerden biriydi, fakat bazı sorunları da birlikte getirdi. 

Pelikan M200 evvela çok şık bir dolmakalem. İnsanlar gördükleri vakit "Ne güzel bir kalem, bakabilir miyim lütfen?" diyorlar. Başka bir özelliği de dolmakalemin ucunun çok yumuşak bir yazım tarzına sahip olması.

M200'ün ucu flex değil ancak bana göre yine de çok esnek. Belki de çelik uçlu dolmakalemlere alıştığımdan bu durum tuhaf geliyor bana. Çünkü yazı sırasında gereken baskıyı uygulayamıyorum. Herkesin kendine özgü bir yazım tarzı var, benim de birazcık bastırma huyum var. Bazen kalem akıp gitsin isterim ama hepten kontrolü bırakmak da istemem. Oysa M200 öyle yumuşak bir yazım tarzı istiyor ki yazarken sıkılıyorum. Biraz daha bastırırsam kalemin ucu da kırılacakmış gibi geliyor bana. Oya öyle bir şey olmayacağı aşikar, çünkü M200 üst düzey kalitede imal edilmiş bir dolmakalem.

İnsan ister istemez düşünüyor: Serinin en küçük dolmakalemi böyle kaliteliyse, M400'ler, M600'ler ve daha üst düzey modeller kim bilir nasıldır, diye.

Kalemin beğenmediğim yanı, çook hafif olması. Birkaç gramın lafı olmaz deyip geçmeyin kalemde ağırlık, yani denge, yazma hızını da kalemi tutma biçimini de etkileyen önemli bir unsur bence. Hafiflikte M200'ün küçük olmasının da payı var.

Çok kaliteli bir dolmakalem kullandığımın farkındayım. Zaten M200 her fırsatta iyi bir dolmakalem olduğunu hatırlatıyor. Fakat benim gibi büyük ellere sahip birisi için yapılmamış. Elleri küçük olanlar (mesela kadınlar) bu dolmakaleme bayılacaktır eminim.

DOLMAKALEMDEN HAT SANATINA

Düşünüyorum da dolmakalemin, ucuz veya pahalı olmasının bir noktada hiç önemi yok. Önemli olan yazı yazma zevki.

Düşünüyorum da Osmanlı hat sanatçıları altın uçlu veya platin uçlu kalemlerle hiç yazmadılar. Büyük üstatlar kamış kalemlerle yazdılar! Çok da güzel eserler meydana getirdiler. Hattatların piri Şeyh Hamdullah'tan, çok sevdiğim üstad Necmeddin Okyay'a, Emin Barın'dan, Ali Alparslan'a (bu dünyadan göçüp giden bütün güzel ustalara) ve günümüzdeki yaşayan diğer önemli hattatlara baktığımızda önemli olanın yazı olduğunu, kalemin sadece bir vasıta olduğunu anlıyorum.

Kendime de hep söylüyorum. Önemli olan yazıdır, yazıya duyulan sevgidir, mürekkeptir, kalem bütün bunlardan sonra gelir.

18 Eylül 2010

Lamy ve Yazı Tutkusu



Teknik kalemlerle yazmaya lise yıllarında başladım -ama teknik lisede okumuyordum- Teşvikiye'de küçük bir kırtasiye dükkanında gördüğüm Aristo ile başladı bu sevgi, yıl 1988 veya 89 olmalı (zaten benim bütün hikayelerim o tarihlerde başlar) neyse o kırtasiye kapanınca da bir daha o güzel kalemi bulamadım buralarda (kırtasiye'nin sahibi olan şirketi Hüsrev Gerede caddesinde bulmuştum sonra, ama artık ithal etmediklerini söylemişlerdi) fakat başka kalemler, başka mürekkepler, başka defterler keşfettim Aristo sayesinde.

Dolmakalem kullandım, envai çeşit kurşunkalem de. Fakat günlüklerime, not defterlerime önce Aristo, sonra Rotring (Akademi Kırtasiye'den alırdım) daha sonra ise Faber-Castell (Cağaloğlu yokuşundan) ile mürekkep döktüm, dökmeye devam ediyorum. Ancak istediğim gibi bir dolmakalem bulamadım yıllarca, üstüne de düşmedim, gerçi arada sırada Doğan Hızlan'ın dolmakalemlerini görünce hafiften delirip çeşitli dolmakalemler aldım ancak yazarken zorluk çıkartmaları nedeniyle uzun boylu kullanamadım ve dolamakalemden ziyade hep teknik kalemlerle notlar aldım. Artı görmek istemediğim, bir hevese kapılıp yollara düşünce yayımlanmış ilk ve son kitabım işte bu teknik kalemlerin ve çini mürekkebinin mahsülüdür.

Sonra günün birinde Lamy Safari dolmakalemiyle burun buruna geldim. Bir dolmakaleme göre fiyatının ucuzluğunu bir yana bırakalım, en büyük şikayetlerimden biri olan ergonomi sorununu çözmesiyle olsun, yazmanın derin hazzını doyasıya tattırmasıya gönlüme göre bir kalem bulmanın sevincini yaşatmasıyla olsun çok güzel bir dolmakalemdir Lamy safari. Ben bu Safari modellerinden aldığım yazma zevkini çok daha pahalı kalemlerde yaşamadım. Gömleğimin cebinde artık rengarenk Lamy'lerle geziyorum.

Lamy Safari ve Al-Star aşkına düşünce, bütün renkleri tamamlamak istiyor insan. Sarı renkli Safari'leri (sarı renk hafızanın, bilgeliğin simgesidir) mor ve yeşil Al-starları da seviyorum.

Gerd A. Müller tasarımı meşhur Lamy 2000 de yakın hedeflerim arasında.

(Kendime dolmakalemler hediye etmek istiyorum mütemadiyen.)