dolmakalem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dolmakalem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Kasım 2018

Kalem ve Kılıç

Bruno Taut'un  Crónicas Estilográficas isimli bloguna bilmem hiç bakıyor musunuz?

Çok eğlenceli ve faydalı bir blog.

Bruno kardeş Japon dolmakalem dünyası hakkında hoş bilgiler veriyor.

Geçenlerde işte bu bloga bakarken Japonların ipek kalemlikleri ile ilgili bir yazı okudum.

Nakaya kalem kılıfı

Kalemseverler bu kalem kılıflarına kimono diyor, ben de şahit oldum. Oysa öyle değilmiş, Japon kadınlarının evlendiklerinde kimonoları üzerinde taşıdıkları içi boş hançer kılıflarından ilham alınan ve ipekten yapılan bu süslü kalem kılıflarına "katana bukuro" (kılıç kını çantası) deniliyormuş.

Aslında özgün olan süslü kılıf şöyle bir şey:


Bu elbette erkeklere özgü törensel bir taşıma yöntemi.

Evlilik töreni için kimono giyen Japon kadınlar ise göğüsleri hizasında kısa bir kılıç, daha doğrusu günümüzde sembolik olarak hançer boyutlarında çok süslü ve bol püsküllü bir kılıf taşıyorlar. (Bruno Bey, bu kılıfın içinin boş olduğunu, karton bir rulo konduğunu söylüyor.)

O da şöyle:


Nihayetinde "kalem kılıçtan keskindir" sözünü hatırlatacak şekilde ortaya çıkan sonuç başka oluyor:

Her milletin kaleme bakışı çok başka, kalemi, mürekkebi taşıma tarzları bile başka.

Kalemin günümüze gelen yolculuğu insanlık tarihi ile birlikte değişen hikayeler içeriyor.

01 Aralık 2017

Doğan Hızlan ve kalem bağ(ım)lılığı



Sabah, Hürriyet gazetesinin Kitap Sanat ekinde Doğan Hızlan'ın "Ben bir bağımlıyım" başlıklı yazısını okuyunca gülümsemeden edemedim.

Hele yazısında geçen o meşhur öyküyü her dinleyişimde bende de aynı bağımlılığın (blogun okurlarını düşününce bizde de demek gerekir belki) olduğunu her defasında yeniden anlıyorum:

"Cumhuriyet’te çalıştığım yıllar. Bir gece eve geldim ve o gün aldığım dolmakalemimi masada unuttuğumu fark ettim. Pijamalarımı giymiş oturuyorum. Yine pijamamın üzerine robdöşambrı geçirdim, bir taksi çağırdım ve gazeteye giderek masamda unutuğum kalemimi alıp döndüm. Gece çalışan arkadaşlarım merak içinde ne olduğunu sorduklarında da yazımda bir yeri merak ettiğimi, onu kontrol etmek için geldiğimi söyledim.
Ertesi gün gazetenin o dönem genel yayın yönetmeni olan rahmetli arkadaşım Oktay Kurtböke odama gelip gece yarısı apar topar neyi düzeltmeye geldiğimi sorunca işin aslını anlattım.
Kahkahalarla güldü."

14 Ekim 2017

1 Defter 2 Kalem 2 Kitap


Bazen hiç kitap okumuyorum, bazen de büyük bir okuma açlığı bir kedi gibi sessizce gelip gözlerime yerleşiyor ve arka arkaya birçok kitap okumaya başlıyorum.

İlk kitap Seneca'nın Bilgenin Sarsılmazlığı Üzerine - İnziva Üzerine isimli Cengiz Çevik'in Latince'den çevirdiği bir kitap. Kitabın adı hatalı yazılmış de  fakat bence bir hata yok "Bilgeliğinin Sarsılmazlığı Üzerine" daha güzel bir başlık.

İkinci kitap ise günümü güzelleştiren efsane bir roman: Bir kedi, Bir Adam, İki Kadın. Yazarı Juniçiro Tanizaki, Japoncadan çeviren dostum Sinan Ceylan.

Henüz kitapların başlarındayım. Fakat Seneca'yı pek sevemedim, tuhaf, kasvetli bir adam. Daha önce Seneca'dan başka bir kitap Jaguar Kitap'tan çıkan Doğa Araştırmaları kitabını okumuştum. Ufuk açıcı bir kitaptı (elbette geçmişi anlamak açısından).

Bizim ofisin şaşkın kedisi Pruf

Fakat Bir kedi, Bir Adam, İki Kadın enfes bir eser. Kitabın kahramanlarından biri de Lili isimli bir kedi. Tabii kedi deyince gün içnde arada sırada ziyaretime gelen Pruf geliyor aklıma, Lili'ye benzemiyor ama o da bir kedi, biz de roman kahramanlarına benzemiyoruz ama hepimiz insanız ve bir şeyler arıyoruz. Bu arayış meselesi önemli. Bütün iyi kitaplarda bir arayış söz konusu.

Bazı kitaplar daha ilk bakışta nasıl bir yapıt olduğunu gösterir, Bir kedi, Bir Adam, İki Kadın da öyle şimdilik biraz gülümseyerek biraz endişeyle okuyorum. Doğal olarak her iyi kitap gibi bakalım şimdi neler olacak diye diye sayfaları çeviriyorum. Mürekkepli kalemler (Scrikss ve Sheaffer) ve mavi kapaklı güzel Aniki defterin tanıklığında kitap okumak da başka bir güzel diye düşünmeden edemedim.

25 Ağustos 2017

Onoto ve Dolmakalem Logoları Üzerine

Onoto Magna Classic

Dolmakalem logoları arasında en sevdiğim logo Onoto'nun olabilir. Bu logoyu ne zaman görsem aklıma Ayasofya'daki sütun başlıkları üzerinde bulunan stilize akantus yapraklarının ortasındaki monogramlar geliyor. 


Özellikle imparator Jüstinyen'in logosunda irice bir N harfi var. 

(Bu arada Scrikss'in logosu da bence ister istemez akla süper güçlü bir çizgi roman kahramanını getirdiği için hoşuma gidiyor.)

Onoto, dolmakalem dünyasının pek fazla bilinmeyen tarafında yer alan bir İngiliz markası. 1905 ile1958 yılları arasında üretim yaptıktan sonra kapanmış ama aradan 47 sene geçtikten sonra 2005'te yeniden diriltilmiş. Kalemleri birinci sınıftır. (Tanıdığım tek Onoto sahibi olan doktor arkadaşıma da selam göndereyim. Kendisi tıpkı kalemi gibi bir İngiliz beyefendisi aurası taşır.)  



İkinci kez dünyaya geldikten sonra üretilen Onoto kalemlerinin sağlamlığı henüz test edilmedi ama markanın önceki hayatından çok güzel bir örnek var: Medina isimli bir İngiliz gemisi 1. Dünya Savaşı yıllarında (1917) bir Alman denizaltısı tarafından batırılmış. Batık 1987'de bulunmuş. 

tedaviden önce
 
tedaviden sonra

Geminin taşıdığı ve 70 yıl su altında kalan eşya arasında Onoto dolmakalemleri de varmış. Yıllar sonra yapılan müzayede sonucu Onoto yöneticileri bir kalemi almış ve kalem doktoru Laurence Oldfield'a göstermişler. Sadece paslanan piston çubuğu ve küçük bir iki parça değişiminden sonra kalem eskisi gibi gayet güzel yazmaya başlamış.

13 Ağustos 2017

İki Kalem Arasında

Lamy 25P OM
Kırtasiye sevenler arasında mutlu bir azınlık vardır; onlar dolmakalem, mürekkep ve kâğıt dünyası ile karşılaşınca küçük ama sarsıcı bir deneyim yaşar. Başlangıçta büyük bir hevesla işe başlanır, bir şekilde mürekkep ve kâğıt meselesi çözülür (daha sonra mürekkep ve kâğıt konusunda her şeyi çözdüm tavrının ne kadar ne kadar yanlış olduğu anlaşılacaktır ama daha bu durum için gereken zihinsel hazırlık tamamlanmadığından bu kısmı başka yazılara bırakıp geçelim - ne de olsa mürekkep şişesiyle hava atılamıyor) ama ya dolmakalem? 

Hangi dolmakalem iyidir, hangileriyle yazmaya başlamalı veya başlangıçta hangi dolmakalemleri almalı? İki kalem arasında kaldım, Pelikan mı Montblanc mı? Sailor veya Sheaffer, Faber-Castell'in şu modeli mi ya da Scrikss mi almalıyım? Hangisi daha iyi? TWSBI, Pilot, Waterman, Visconti ya da Lamy? 

Sıkça karşılaştığım sorular bunlar. İşte başlangıçta kafa karıştırıcı ve zihin bulanıklığı yaratan bir evredeyiz. Kimi prensi bulmak için bütün çirkin kurbağaları öpmeye çalışır, elbette bunun maddi bir külfeti vardır, ne de olsa dolmakalemler (iyi dolmakalemin pahalı olduğu varsayımı nedeniyle ve gerçekten iyiyi bulmanın zor olması gibi etkenlerden dolayı) ucuz şeyler değildir, kimi de başkalarından medet umar.

Diyelim ki seçenekleri azalttınız, sonra uzun uzun düşünüp taşınmalardan, bilgili olduğu düşünülen kişilere danışıldıktan sonra bir veya birkaç dolmakalem üzerinde karar verilir. (Bu kişilerin aslında kendi kişisel deneyimlerini anlattığı görmezden gelinir.)

İşte bu noktada derin bir hayal kırıklığı yaşanılması mümkündür. O bilgili kimselerin övdüğü kalem ertesi gün kapağı açılır açılmaz mürekkep akıtır, hani Youtube videolarında binlerce beğeni alan, gülümsemeler eşliğinde anlatılan kalemin ucu da kâğıt üzerinde yağ gibi akıp gitmek bir yana cızırtılar eşliğinde yazmaya çabalar derken üzüntü kaynakları işte böyle çoğalır.

Sailor ProGear Sapporo MS
Öyleyse ne yapmalıyız?

Bence gözümüze kestirdiğimiz o olağanüstü, o eşsiz kalemi çöpe atın. İkinci kalemi, yani size uygun kalemi arayın. 

Mükemmel kalemin peşinde koşmak, hayal kırıklıklarıyla yaşamak gibidir. Öyle bir kalem yok, çünkü mükemmel insan veya kusursuz bir makine de yok.

Demek istediğim, hayatımızın bütün evreleri için geçerli olan olaylar zinciri yazı dünyasında da aynıdır, farklı bir şekilde tezahür etmez. Başkalarının bilgileri genelgeçer bilgiler değildir. Evvela kendimizi tanımalıyız.


"CÜMLENİN MAKSUDU BİR AMMA RİVAYET MUHTELİF"

Burada okumanın önemini vurgulamak isterim. 

Elinize denemek için bir kalem uzatıldığında kendi adınızı yazmak dışında özlü bir sözü, mesela Muhibbî'den yukarıda alıntıladığım ara başlıktaki gibi bir beyit yazmak güzelliğini yaşamak istemez miydiniz? Keşke Bryan Magee'nin Felsefenin Öyküsü kitabının yazı dünyası için bir versiyonu olsaydı, o zaman işimiz çok kolaylaşırdı. En azından hangi yöne gideceğimizi bilir, kaybolmazdık.

Öyleyse kendimizi tanımanın dışında bir başka anahtar kelimeyi de bulduk: Yön.

Bu noktadan sonra geriye kalan şeyleri bulmak için daha sağlam adımlar atabiliriz. 

11 Haziran 2017

İyi Dolmakalemin Özelliklerinden İkincisi


Waterman bu reklam çalışmasında bana pek söz bırakmamış. İyi dolmakalemin temel özelliklerinden bir diğeri de normal olmayan koşullarda (mesela eğimli bir yüzeyde) yazabiliyor olması.

Bu özellik neden önemli? Çünkü bazen kalemler bizi utandırır, cebimizde çantamızda gün boyu taşırız da tam ihtiyacımız olduğu zaman birden yazmayacağı tutar. Kaprisli kalemlerden uzak durun derim. Ortamı veya tutulduğu açıyı seçen kalemlerden bir hayır gelmez.

The Old Man and the Sea, Ernest Hemingway, Arrow Books, 1994


Waterman ilanı bana Ernest Hemingway'in İhtiyar Adam ve Deniz kitabını hatırlattı.

İhtiyar adam, bin türlü cefayla, nice mücadele sonucu o koca balığı sahile getirir ama gördüğü manzara acıdır. İşte kötü dolmakalem de böyledir. Hayal kırıklığı yaşatır.

İyi dolmakalem, iyi kitap gibidir. İspatı ortada; Hemingway yazmış.

06 Haziran 2017

Kadıköy Kalem Günleri



Dolmakaleme meraklı olunca kitap fuarı da olsa konu ister istemez bir yerde yazıya çiziye geliyor. Kadıköy Kitap Günleri'nde karşılaştığım yakışıklı arkadaşım Mithat ile Jaguar Kitap standında karşılaşınca epeyce sohbet ettik.

Akşam vakti, (fuar 22.00'ye kadar açık) en son Metis'in yayımladığı bilimkurgu kitaplarından konuşuyorken, Mithat kardeşimin gözü gömleğimin cebindeki bir kaleme takıldı, nasıl yazıyor diye merak etti. (Mithat ile konuşurken aklıma 2012'de Savoy Pastanesi'nde başladığımız dolmakalem toplantıları geldi. Şimdilerde arası uzadı toplantıların, gazete, dergi derken fazla vakit olmuyor.)

Derken Mithat, Metis'ten aldığı, içine Jaguar kitaplarını koyduğu kâğıt çantanın üzerine yazılar yazdı ve zamanında 25 liraya aldığım dolmakalem üzerinden yine bilimkurguya dönerek konuşmaya devam ettik.

04 Haziran 2017

9. Kadıköy Kitap Günleri



9. Kadıköy Kitap Günleri dün başladı.

Haydarpaşa Garı'nı gezerken 80'lerdeki, 90'lardaki Tüyap Kitap Fuarı'nın Tepebaşı'ndaki zamanlarını hatırladım. Tepebaşı'ndan Beylikdüzü'ne taşınınca kaybedildiğini düşündüğüm o ruhu yeniden gördüm.



Gezdiğim yayınevleri içinde ilk defa bir kitap fuarına katılan Jaguar Kitap'ın standı (çalışanlar arkadaşım diye belki) bence en güzeli diye düşündüm. Edebiyat üzerine sohbet etme fırsatını da burada buldum. Özellikle yayınevinin sahibi Behlül Dündar'ı görürseniz, yayımladığı kitaplar ve yazarlara ilişkin sorular sorun derim, o heyecanlı tavrıyla öyle güzel anlatıyor ki kitaplara bir başka gözle bakıyor, daha bir değer veriyorsunuz.



Dünün bir başka güzel yanı Enis Batur konuşmasıydı. EB kütüphane üzerine ufuk açıcı bir konuşma yaptı. Konuşmanın sonunda kalem, kâğıt ve mürekkebe ilişkin bir soru geldi. Enis Batur, sivri uçlu dolmakalem kullandığı söyledi. Eskiden kesik uçlu kalemleri severdi oysa, demek ki zamanla tarzı değişmiş.

Fuar çok güzel, imkanınız varsa muhakkak gezin.

Ne varsa aydınlık insanlarda var.

21 Mayıs 2017

LAMY 2000 İçin Ağıt



Eski bir Lamy 2000 vardı bende. Eski dediysem sahiden eskiydi. İlk çıkan örneklerden biriydi, arkasında minik bir L harfi olan, küçük detaylarıyla yeni çıkan Lamy 2000'lerden ayrılan çok güzel bir dolmakalemdi.

Yıllardır sorulur, hangi kalemi/kalemleri almalıyım diye. Ben de bir kalemseverin elinde muhakkak olması gereken 5-10 tane kalem sayarsam bir tanesi mutlaka Lamy 2000 olur. Çünkü Lamy 2000 bir başyapıttır. Eski yeni fark etmez, Bauhaus okuluna bağlanan tasarımıyla üst düzey bir dolmakalemdir. Hele dandik bir kalemden sonra onunla karşılaştığınızda çağ atlamış gibi olursunuz.

Soldaki benim kayıp kalemim, sağdaki bir arkadaşın yeni nesil Lamy 2000 dolmakalemi.

Uzun zamandır kalemlerimin arasında Lamy 2000 yok maalesef.

Söylemesi zor: Kaybetmişim. 


Aslında önce paniğe kapılmadım. Sakince ve sırayla olabileceği yerleri (gazetedeki masanın çekmeceleri, evdeki kutular...) tek tek aradım. Her hafta sistematik olarak araştırmamı sürdürdüm. Her yere baktım ama yok yok!

Bu hafta arayacak yerlerin tümüne baktığımı anladım ve kahroldum. Bazı şeylerin telafisi yok. (Kaybolan güzel şeylerin en acı veren yanı da bu.)

Kalem deyip geçmeyelim, kaybolup giden değerli hemen her şey gibi yanında alıp götürdüğü bazı şeyler de oluyor.

16 Mayıs 2017

İyi Dolmakalemin Özelliklerinden Birincisi



İyi dolmakalemin özelliklerinden biri de bu ilanda görüldüğü gibi olması galiba.

Dolmakalem basınç uygulamadan dahi yazabiliyorsa iyidir.

En azından teknik açıdan iyidir.

30 Nisan 2017

Waterman: 1963-1985 Arası Gazete İlanları

Milliyet, 15 Ekim 1963
Gördüğüm ilk ilan 1963'ten kalma. 

Yoğunluktan henüz Hürriyet'lere bakamadım, bunlar da bir kenarda tuttuğum ilanlardan. Aslında Cumhuriyet gazetesine bakma olanağım olsaydı daha eskiye gidebilirdi ilanlar. 

Milliyet, 1 Aralık 1964
Slogan çok güzel: Zerafet, incelik ve kalitenin sembolü. 




Nedense benim aklıma 1954 yapımı Sabrina filminde, Paris'te mektup yazan Audrey Hepburn geldi.

Milliyet, 27 Eylül 1985

Bu ilanı da çok beğeniyorum. Benzeri az bulunur. 

Waterman mürekkepleri ise ayrı bir konu olduğundan başka bir zamana bırakıyorum.

Bu arada yıllardır bakınırım ama kendime uygun bir Waterman bulamadım henüz. Uçları hakkında hep övgü duyduğum için gönlümde yatan markalardan biri. Ne de olsa düzgün çalışan ilk dolmakalemi Waterman icat etti.

27 Nisan 2017

UHU'dan Mürekkep

Milliyet, 24 Nisan 1957

Meraklılar bilir, UHU bir zamanlar renkli mürekkep haznesiyle meşhur olan Primus modeliyle dolmakalem üretiyordu.

Meğer UHU mürekkep de üretiyormuş.

Üstelik demokratik bir mürekkep kendisi, hiç meslek, uğraş, sınıf ayırmıyor: "Öğrencinin, katibenin, sanatkârın, iş adamının ve kralın ... mürekkebi."  

1942'den bir ilan

UHU mürekkep şişesinin Waterman ile benzerliği dikkat çekici.

UHU'dan aile boyu mürekkep şişesi.

Bir Usta Bir Dünya: Michael Masuyama


Bizim Murat Ustamız var ama memleket sınırlarının öte yanında dünyaca tanınmış kalem tamiri uzmanları ve uç ustaları bulunuyor. 

Mesela Pendleton BrownRichard BinderGreg MinuskinJohn Mottishaw ve Dan Smith bunlardan en önemlileri.

Bir de Michael Masuyama veya daha çok tanınan ismiyle Mike Masuyama var.

İlginç bulduğum bir model: Franklin-Christoph Model 25 "Eclipse"
Geçenlerde bu sıralardaki takıntım olan Franklin-Crhistoph marka dolmakalemleri incelerken, her zamanki gibi, sitede gururla yazıldığı belli olan Michael Masumaya ustanın elinden geçmiş "Masuyama Customized" başlığına baktım. 

Çalışkan usta Mike Masuyama iş başında. Foto: The Gentlemen Stationary
"Franklin-Christoph dolmakalemlerinin özellikli uçları Japon uç ustası Michael Masuyama tarafından yapılmıştır." cümlesini okuyunca hakkında bir yazı farz diye düşündüm.

Aynı sayfada Masuyama ustanın elinden geçen özelleştirilmiş uçların bir tanıtımı vardı. 

Bunlar şöyle: 

N = Needlepoint (İğne uç) .25mm 

(Japonlar yazı tarzlarından dolayı bu iğne uçlu kalemlerde büyük ustalık sahibi. Masuyama da iğne uçlarda bir efsanedir.)

FI = Fine Italic .55mm

MI = Medium Italic .7mm

MS = Medium Stub .7mm

BI = Broad Italic .9mm

BS = Broad Stub .9mm

Masuyama işi Pilot 823 FA uç. Foto: Leigh Reyes
Kalemseverlerin sevdiği ve saygı duyduğu bir isim olan Leigh Reyes hanımefendi de Masuyama hayranlarından biri. 2015 yılının en iyi 10 kalemi yazısında haklı olarak Masuyama ustanın yaptığı Pilot 823 FA (FA uç sanıyorum sadece Pilot'a has) ucun detaylı fotoğrafını paylaşma gereğini duymuş.

Velhasıl dolmakalem dünyası içinde uçlar ayrı bir evren.

24 Nisan 2017

Yeni bir dolmakalem Olarak Scrikss 419

Scrikss 419 yeniden çıktı mı çıkacak mı derken bir açıklama yapılmış ve sonbaharda çıkacağı söylenmişti. 

Meraklılar sonbaharı beklerken birdenbire Scrikss 419 sessiz sedasız bir şekilde piyasaya çıktı.

Önce bir anlam veremedim. Koca Scrikss firması neden böyle bir şey yapmıştı? Kalemin üretilmeye karar verilmesiyle hemen üretime geçmesi neredeyse imkansıza yakın olduğundan incelenmeye muhtaç bir durumla karşı karşıyayız demektir.

Scrikss firmasının internet sitesinde bir açıklama da yapılmadığından gizlice piyasaya sunulan bu esrarengiz modellerden birini görmeden rahat edemedim.


Solda eski, sağda yeni Scrikss 419
Bilindiği gibi Scrikss, ömür boyu garanti verdiğinden yüksek miktarda yedek parça depoluyor. Benim tahminim depolarda duran yedek parçaların birleştirilip NOS (New Old Stock) olarak satışa sunulmuş olmasıydı.

Meğer öyle değilmiş.

Söylemeden geçemem: Bendeki yeni Scrikss 419, Ankara Moda Kırtasiye'den Yaşar Dindar imzalı güzel bir el yazısı içeren incelikli bir not ile birlikte geldi. Kalemi heyecanla kutusundan çıkardım. Kutu içindeki 50. yıl logolu kâğıt ile birlikte yukarıdaki güzel kitabın üzerinde görüldüğü gibi eskisinin aynısı bir kalem. 



Ancak tam olarak aynısı da değil. Fark vidalı uç-damak parçasında görülebiliyor.

(Teknik bilgiler için bir mühendisin incelemesine bakınız.)

Arkada görülen eski uç-damak ikilisi daha uzun boylu.
Yeni uç-damak sistemi.
Yeni uç güzel. Her zamanki gibi uca özen gösterildiği belli. 

Mürekkep çektikten çok kısa bir süre sonra hemen yazmaya başladım ve yazım konforundan hoşnut kaldım. Ancak ertesi gün kapağı açtığımda kalemin mürekkebi kustuğunu gördüm. (Belki yeni olduğu için böyle, denedikçe ayrıntıları yazarım.) 

Piston sistemi ise her zamanki gibi sıkıntılı, biraz sert dönüyor, bu açıdan değişen bir şey yok.

Değişmeyen bir şey de yazım kalitesi.

Yeni kalemin eski kalıplar kullanılarak üretildiği belli oluyor. Ancak Uç-damak kalıbı belki de kayboldu, yenisini de eski bir kaleme bakarak yeniden yaptılar galiba. Yeni Scrikss 419'un eskisinden daha iyi olması için farklı renk ve boyutta üretiliyor olması gerek.

Daha önce ne varsa eskilerde var diye yazmıştım, sahiden de öyle değil mi? Günümüzde yapılacak bir şeyin eskisinden çok daha ileride olması gerekir, eskinin tekrarı zaten mümkün değil, ne aynı malzemeyi ne de aynı işçiliği bulmak olanaksız. 

PAZAR ARAŞTIRMASI MI YAPILIYOR?

Bir veya iki yerde satışa sunulmasının nedeni nedir açıklanmaya muhtaç. Tek bir olasılık var diye düşünüyorum: Henüz seri üretime geçilmemiş olabilir. Belki de talebin gerçekçi olmadığını benim gibi birkaç kalem meraklısının keyfi isteği olduğu düşünüldü. Bu nedenle bir pazar araştırması yapılmak istendi. Seri üretime geçtiklerinde de yapacakları şeyler aynıysa ileriye gidilmemiş olacak, ki öyle görünüyor.

PILOT PRERA, LAMY SAFARI ÖRNEK OLMALI

Oysa Pilot Prera veya Lamy Safari gibi renk açısından uç örnekler varken aynı renklerde ısrar etmenin bir gereğini göremiyorum. Çok daha yaratıcı ve çok daha kaliteli çözümler üretilmeli. (Hiç değilse koyu yeşil bir Scrikss 419 üretilmeli.) Devlet Malzeme Ofisi zihniyeti geride kalmalı artık. Yeni Scrikss 419'a 75 lira verdim, daha fazlasını da vermek isterdim, yeter ki elimizde gurur duyacağımız bir kalem olsun.

Safari'ler bugün 120 liraya peynir ekmek gibi satılıyor, neden? Çünkü basit ama dahiyane bir uç sistemi var, uç çeşitliği var, üstelik 1980'lerden beri aynı tasarım ama renkleri aynı değil, yazı yazmaya çağırıyor, meraklısı bütün renkleri biriktirmek istiyor. 

Neden Scrikss 420, 440, 500 olmasın?

Öte yandan eskiden çok sevdiğimiz ve artık bulunmayan bir kalemin yeniden üretilmeye karar verilmesi bile bence büyük bir ilerlemedir. Bu kararın arkasından güzel şeyler gelsin dilerim.

22 Nisan 2017

Karalama Defteri



Bugün kullandığımız nice kelimenin mucidi Nurullah Ataç hiç müsvedde yapmadan daktiloda yazar, yazdıklarını beğenmezse kâğıdı yırtıp atarmış. 

Ya şimdi? Yanlışlarımız karşısında biz ne yapıyoruz? Defter azaldı, daktilo çok daha az artık. Bilgisayarda yazı yazarken kolayca silip düzeltebiliyoruz. Kâğıt üzerinde ise karalayıp geçiyoruz.

Bir iki yıl oluyor. Koleksiyoncu bir doktor arkadaşımın topladıklarına bakarken bir defter ilgimi çekmişti. Üzerinde bir kadının adı yazıyordu, yanılmıyorsam çiçekli de bir kapağı vardı. Asıl sürpriz ise defterin içindeydi, baştan sona yazılan her sözcüğün üzeri karalanmıştı.


12 Nisan 2017

OMAS (1925-2016)

OMAS (açılımı Officina Meccanica Armando Simoni veya daha uygun bir ifade ile Armando Simoni Mekanik Atölyesi) bir yazı araç gereçleri üreticisi olarak 1925 yılında İtalya'nın kuzeyinde yer alan, kiremit ve duvarlardaki baskın renk nedeniyle Kızıl Şehir olarak bilinen Bologna'da doğdu.

Armando Simoni (1891-1958), sık sık "Bir kalem yazı yazmayı eğlenceli hale getirmelidir." dermiş.
Armando Simoni çocukluğundan itibaren mekanik araç gereçlere büyük ilgi duyuyordu. Armando Simoni aynı zamanda Antik Yunan ve Roma mimarisine hayran bir mühendisti. Onun bu tutkusunun bir sonucu bütün OMAS kalemlerinde birbirini izleyen dalgalı geometrik motiflerde bile (meander denilen ve suyun izlediği yolun simgesi olan bu süslemenin kökeni Menderes nehrinin kıvrımlarına dayanır) görülebilir. 

Hemen bütün OMAS kalemlerinin kapak ve gövde ucunda meander motifi vardır.

Aslında OMAS'ın tarihi biraz daha eskidir. Armando Simoni, daha 1918'de kendi atölyesinde eşi Elvira Bernardi ile birlikte kalemler için yedek parça üretimine, 1919'da ise bütünüyle kalem üretmeye başlamıştı. Aile daha sonra 1925'te yeni bir binada büyük bir atölye açıp, 15 Haziran'da OMAS ismini resmi olarak onaylatıp günümüze kadar gelen bir kalem efsanesinin temellerini atmış.

OMAS doktor kalemi (Penna del dottore)

Armando Simoni'nin ilk özgün tasarımı 1927'de üretilmeye başlanan doktor kalemi. İçinde minik bir termometre barındıran bu patentli kalem türünün ilk örneği olarak markanın adını duyurmasına yardımcı oldu. 

Bir Omas Extra 361 ilanı.

Armando Simoni teknik zorluklar karşısında adeta sevinç duyuyormuş. Bu tavrı birçok modelin ortaya çıkmasına neden olmuş.


Antik Çağ sütun tarzları. Solda aşağıda görülen ilk üç sütun Armando Simoni'ye ilham veren Dor üslubudur. 
Omas Extra Lucens Limited Edition:
Tasarımda görüldüğü gibi antik çağ mimarisinden esinlenmiş.
Armando Simoni 1930'larda üretmeye başladığı Extra isimli, Dor üslubuna ait sütunlardan ilham alan 12 kenarlı ikonik dolmakalemi tasarladı. (1984'te bu modelin bulunduğu seriye ait kalemlerin adı Paragon olarak değiştirildi.)



Selüloit gövdeli OMAS Extra


1958'de Armando Simoni'nin ölümü üzerine yönetime kızı Raffaella Simoni ve damadı Angelo Malaguti geçti. Bu dönemde yaratıcı yenilik taşıyan bir model ortaya konulamadı. 

Daha sonra 1983'te ünü dünyaya yayılan bu aile şirketini torun Gianluca Malaguti Simoni yönetmeye başladı. Onun yönetiminde eski tasarımlardan alınan ilhamla yeni modeller üretilmeye başlandı. Arte İtaliana serisi, ilk sınırlı sayıda üretim Almirante (1992) ve dinamik 360 modelleri bu dönemde ortaya çıktı.

OMAS 360

SONUN BAŞLANGICI

2000'de Fransız lüks pazarının büyük ismi LVMH grubu, Simoni ailesinin mirasçılarından OMAS'ı satın aldı ve OMAS'ın tarihindeki en lüks kalemlerin üretimine başlandı. Ekim 2007'de Hong Kong merkezli Xinyu Hengdeli Grubu, OMAS'ın %90 hissesini satın aldı. Xinyu Hengdeli Grubu böylece LVMH ile stratejik bir ortaklık ve bağ kurmak istedi. Xinyu Hengdeli'nin amacı Asya pazarındaki lüks ürünlerin genişletilmesi için OMAS'ın tarihsel birikimini kullanmaktı. Ancak işler istendiği gibi yürümedi.

Bu nedenle OMAS, 2011'de başka bir Çinli şirket olan O-Luxe'e satıldı. O-Luxe Grubu, tıpkı önceki Çinli firma gibi OMAS'ın ruhuna aykırı ürünler üretmeyi denedi.


O-Luxe Grubu 2015'te, 90. yılı için özel üretim yapan OMAS'ı kapatmaya karar verdi. Şirket OMAS'ın tüm ticari faaliyetleri ve üretimi durdurarak Ocak 2016'da tasfiye sürecini başlattı.

OMAS 90. yıl seti
OMAS İÇİN HER ŞEY BİTTİ Mİ?

Ne yazık ki bitti görünüyor. Çalışanların çoğu işten çıkartıldı. Şu anda sadece tamir ve bakım gibi arka plandaki hizmetler devam ediyor.

OMAS ile ticari girişimi bulunan bir arkadaşım bana şirket çalışanlarının hisseleri satın alma girişimlerinin bulunduğunu ancak miktarın yüksekliği nedeniyle yatırımcı bulmakta zorlandıklarını söylemişti. Böylesine köklü ve yüksek estetik standartları olan başka bir marka bulmak zordur. OMAS'ın değerini şöyle anlatabilirim; Benzetme uygun düşerse kalem dünyasında Montblanc, Rolex'e denk düşer, OMAS ise Patek Philippe'tir.

Her şey bir yana OMAS, el işçiliğine, zanaatkârlığa yani yazı sanatına bir övgüydü.

İsviçre'de olsa hükümet duruma el koyar ve ülkenin gururu olan bir markanın batmasına izin vermezdi diye düşünüyorum.


Umberto Eco'nun, Italo Calvino'nun güzel memleketinde can sıkıcı şeyler oluyor.


Ek okumalar:

 ITALIAN WRITING INSTRUMENT MANUFACTURE OMAS CELEBRATES 90TH ANNIVERSARY
VALE OMAS (ELVEDA OMAS) 
OMAS 360