Guillaume Apollinaire'i (1880-1918) bilirsiniz, daha önce de
burada konuğum olmuştu. Bu sefer Ülkü Tamer aracılığıyla şairi yeniden anıyorum. (Aslında şairleri demek gerek, Ülkü Tamer muhteşem bir şairdir.)
Apollinaire'in imzası
(...)
1958-1959'da Hukuk Fakültesi öğrencisiydim. Ocak tatilinde Antep'e gidecektim. Tren bileti almadan önce şebekemi, öğrenci kimliğimi, imzalatmam gerekiyordu. Yoksa tam bilet almak zorunda kalacaktım. Sekreterliğe çıkıp şebekemi uzattım.
Görevli, "Önümüzdeki hafta gelin" dedi. Şebekeye imza
mühürünü basacak kişi hastaymış.
"Nasıl olsa
mühür" dedim. "Siz basın."
Görevli, "Olmaz" dedi.
İki gün sonra tatile gireceğimizi, Antep'e gideceğimi söyledim.
"Ben karışmam" dedi görevli.
Kim karışacaktı peki? Görevlinin hastalığı yüzünden öğrenci bileti alamayacak mıydım? Suç bende değil ki!
O gün öğleden sonra
Yeditepe'ye [Yeditepe Yayınları] gittim. Hüsamettin Bozok, yeni yayımlacağı bir kitabın,
Çağdaş Fransız Şiiri Antolojisi'nin sayfa düzenini yapıyordu. Masasının üstü ufacık klişelerle doluydu.
"Nedir bunlar?" diye sordum.
"Şairlerin imzaları. Fotoğraflarının yanına koyacağım."
Klişeleri önüme yaydım. Prevert, Eluard, Rimbaud, Jacob... Guillaume Apollinaire'in imzasını beğendim. Şebekemi çıkardım. Apollinaire klişesini ıstampada mürekkepledim.
"Ne yapıyorsun?" dedi Hüsamettin Bey.
"Şebekemi Apollinaire'e imzalatıyorum."
Klişeyi şebekeme bastırdım. Apollinaire'in imzası pırıl pırıl çıktı.
Milliyet Pazar, 16.09.2001
(Ülkü Tamer bu tarz anılarını, ilk baskısı 1998'de çıkan
Yaşamak Hatırlamaktır kitabında daha detaylı anlatır.)